Teşne Lebler O Gece Kan İle Galtân Oldu (Mersiye) - Osman Şems Efendi / Okuyan: Naim KAYA

Описание к видео Teşne Lebler O Gece Kan İle Galtân Oldu (Mersiye) - Osman Şems Efendi / Okuyan: Naim KAYA

Teşne Lebler O Gece Kan İle Galtân Oldu / Mersiye
Güfte: Osman Şems Efendi (d.1814 / ö.1893) – Meşâyih-i Kâdiriyye’den
(Hk. geniş bilgi için bk.:
https://islamansiklopedisi.org.tr/osm...
https://teis.yesevi.edu.tr/madde-deta... )
Okuyan: Naim KAYA

Teşne lebler o gece kan ile galtân oldu,
O gece arsageh-i Kerb ü belâ kan oldu,
O gece rûh-ı Nebî hazîn ü giryân oldu,
Ki Hüseyn İbn-i Ali o gece kurbân oldu.

Susuz dudaklar o gece kanlar içinde yuvarlandı,
O gece mâtem yeri Kerbelâ toprağı kanla doldu,
O gece Peygamber Efendimiz’in ruhu çok üzüldü, çok ağladı,
Ki Hz. Ali’nin oğlu o gece kurban oldu.

teşne: susamış
leb: dudak
galtan: yuvarlanan
arsageh: yer, meydan, dünya
kerb: üzüntü, kaygı, tasa, keder
belâ: sıkıntı, gam, keder, âfet, musîbet, felâket
Kerbelâ: Bağdat dolaylarında Hz. Hüseyin’in şehid edildiği ve türbesinin bulunduğu yer, mecâzen “mâtem yeri”.
hazîn: hüzünlü, kederli, gamlı, mahzun
giryân: ağlayan
ibn-i: oğlu


Çâk-i çâk eyledi furkānı gürûh-i a‘dâ,
Pây-ı pür-kin ü hakāretle ezildi Tâhâ,
Bağrına taş vurarak ağladı rûh-ı Zehrâ,
Ki ciğerpâresi mağdûr ü perişân oldu.

İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt ettiren kişiyi, düşmanlar topluluğu paramparça etti,
Hz. Peygamber’in evlâdı (Tâhâ), kin ve hakaret dolu ayaklarla ezilip çiğnendi,
Hz. Fâtımatü’z-Zehrâ’nın ruhu, bağrına taş basarak ağladı / inledi,
Ki ciğerinin parçası zulme uğrayıp perişan oldu.

çâk: yırtık, yarık, parçalanmış
furkan: iyi ile kötü ve doğru ile yanlış arasındaki farkı gösteren, delil
güruh: topluluk, bölük
a‘dâ: düşmanlar
pây: ayak
pür-kin: kin dolu
Tâhâ: Kur’an’da bir sûre adı. Peygamberimiz’in ve evlâdının isimlerinden biri
Zehrâ: Peygamberimiz’in kızı Fâtımatü’z-Zehrâ (r.anhâ)


Bir zaman dûş-i Muhammed’de gezerdi o vücûd,
Rûy-i gül-bûyini koklardı Cenâb-ı Mahmûd,
Şân-ı âlîsini tebcîl ederdi ma‘bûd,
Öyle bir beyt-i Hudâ zulm ile virân oldu.

Şehîd edilen o vücud, bir zamanlar Hz. Muhammed’in (s.a.v.) omuzlarında gezerdi,
Hz. Mahmûd ü Muhammed ü Mustafa, onun gül yüzünün kokusunu koklardı,
Allah, onun yüce şânını daha da yüceltir ve ikram ederdi,
Allah’ın evi olan öyle bir kalbe sahip kişi, zulümle yerle bir edildi.

dûş: omuz
rûy: Yüz, çehre
bûy: koku
tebcîl: ululama, saygı gösterip ikram etme
ma‘bûd: kendisine tapınılan / ibadet edilen Allah
beyt: ev (mü’minin kalbi)
Hudâ: tanrı, ilâh, Allah
virân: yıkık, yıkılmış


Kumlu çöllerde benim âilemi yakmayınız,
Kesiniz bari beni, onları ağlatmayınız,
Bu yanık sînelere tîr-i cefâ atmayınız,
Çünkü bu nazlı melekler size mihmân oldu.

Benim âilemi o kumlu çöllerde yakmayınız,
Bari beni kesiniz de onları ağlatmayınız,
Bu yanık göğüslere cefa okları atmayınız,
Çünkü nazlı melekler gibi olan bu evlâd-ı Resûl size komşu oldu.

sîne: göğüs, bağır, kalp
tîr: ok
mihmân: komşu


Böyle söyler iken ol gonce-i mahbûb-i Hudâ,
Remh ü şimşîr ile hücûm etti gürûh-i a‘da,
Aldılar orta yere şâh-ı şehîdi hayfâ,
Ol zaman Kerb ü belâ saha-yı tuğyân oldu.

Allah’ın daha henüz açmamış o sevgili tomurcuğu böyle söylerken,
Düşmanlar bölüğü süngülerle ve kılıçlarla onlara saldırdılar,
Ortalarına o şehidler şâhını aldılar, vah ne yazık!
O zaman o mâtem yeri olan Kerbelâ toprağı baskınlarla doldu taştı.

gonce: henüz açılmamış çiçek, tomurcuk
mahbûb: sevilen, sevgili
remh: süngü, ucu sivri ve kesici silâh
şimşir: kılıç
güruh: topluluk, bölük
a‘dâ: düşmanlar
hayfâ: yazık
kerb: üzüntü, kaygı, tasa, keder
belâ: sıkıntı, gam, keder, âfet, musîbet, felâket
Kerbelâ: Bağdat dolaylarında Hz. Hüseyin’in şehid edildiği ve türbesinin bulunduğu yer, mecâzen “mâtem yeri”.
sahra: boş ve geniş alan, ova, çöl
tuğyân: taşma, coşma, baskın


Bûsegâh-ı leb-i Zehrâ idi ruhsâr-ı Hüseyn,
Lem‘a-i nûr-i hüveydâ idi dîdâr-ı Hüseyn,
Nerdesin nerde eyâ vâlid-i Kerrâr Hüseyn?
Bak senin nazlı Hüseyn’in nice kurbân oldu?

Hz. Hüseyin’in yanakları, Hz. Fâtımatü’z-Zehrâ’nın öptüğü yerdi,
Hz. Hüseyin’in yüzü, o apaçık Allah ve Muhammed (s.a.v.) nûrunun parıldadığı yerdi,
Nerdesin, ey Hüseyin’in döne döne düşmana defalarca saldıran babası, nerde?
Bak, senin nazlı Hüseyin’in nasıl kurban oldu?

bûsegâh: öptüğü yer
leb: dudak
Zehrâ: Peygamberimiz’in kızı Fâtımatü’z-Zehrâ (r.anhâ)
ruhsâr: yanak, yüz
lem‘a: parıltı
hüveydâ: âşikâr, belli, apaçık
dîdâr: yüz, güzel yüz, çehre
eyâ: ey
vâlid: baba
Kerrâr: savaşta döne döne düşmana defalarca saldıran Hz. Ali (k.v.)


Hubb-i Rahmân gibidir Âl-i Muhammed hevesi,
Sâbit ol emr-i muhabbette bırak pîş ü pesi,
Hânedân-ı Nebevî uğruna can ver Şemsî,
Ki bize irs-i Nebî gayret-i Kur’ân oldu.

Hz. Muhammed (s.a.v.)’in evlâdını sevmek, Rahmân olan Allah’ı sevmek gibidir,
Onları sevmekten bir an bile olsa geri kalma, bırak önünü ardını,
Hz. Peygamber’in şanlı soyu uğruna can ver, ey Şemsî,
Ki bize Peygamber’den kalan en büyük mîras, Kur’an uğrunda çaba harcamaktır.

hub: sevgi, tutku
âl: âile bireyleri, âile, sülâle
piş: ön, ön taraf
pes: arka, arka taraf
hânedân: köklü ve asil âile, soy, sülâle
Şemsî: Osman Şems Efendi’nin mahlası
irs: vârislik, miras, kalıtım, soya çekim

Комментарии

Информация по комментариям в разработке