Ortada iki cinayet var. Katili biliyoruz. Onu öldürürken de izledik. Bir cinayet işlemek için çıktı yola. Merdivenlerden heyecan ve korkuyla inerken ise iki ceset vardı ardında. Paltosunun altında saklı baltası, biraz ganimet ve bolca soru işareti, suçluluk duygusu, karmaşa, gerilim. Suçluydu! Ceza biletini ise kendi kendine kesmişti çoktan. Onu buhranlardan buhranlara sürükleyecek bir vicdan azabı. Ama diğer yanda da nerdeyse kendini haklı bulmasına neden olan, ilk kurbanı tefeci kadına karşı duyduğu nefret. Ya da belki o kadında vücut bulan her şeye, sömürüye, yoksulun üzerinden yaşamaya, haksız kazanca, düzene karşı bir nefret. İkinci kurbanı, yaşlı kadının kız kardeşiydi. Ve asıl pişmanlığı da oydu zaten. Zamansız çıkıp gelen genç ve masum bir kadın. Mecburen o da almıştı nasibini öldürücü balta darbelerinden.
Evet efendim, "Ben Okurum"un bu bölümünde gelmiş geçmiş en tanınmış roman kahramanlarından biriyle haşır neşir olacağız. Kahramanımızın adı Raskolnikov. Romanımız: Suç ve Ceza. Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin 1866 yılında 12 ay boyunca Rus Habercisi dergisinde yayımlanan, Sibirya sürgününün ardından kaleme aldığı, olgunluk döneminin ilk romanı olarak kabul gören ölümsüz eseri, bir büyük edebiyat klasiği, dünya tarihinin belki de en bilinen romanı.
Dostoyevski, Suç ve Ceza’yı yazarken aslında gazetede okuduğu bir cinayet haberinden yola çıkar, ama hayatının hemen hemen her döneminde maddi sorunlarla boğuşan yazar yokluğu, yoksulluğu iyi tanımaktadır. Ne tefeciler ne bu sistem ne de suç kavramı yabancıdır ona. Cezayı da iyi bilmektedir. İdam cezasının kıyısından dönmüştür ne de olsa. Hapis hayatını, sürgünü tatmıştır. Doğduğu ilk andan itibaren hiçbir zaman hayatı kolay olmamıştır zaten. İsterseniz, Raskolnikov’a geçmeden önce, Dostoyevski’den söz edelim biraz. Dünya edebiyatına unutulmaz karakterler ve eserler armağan eden büyük yazarın izini sürelim önce.
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski 1821 yılında Moskova’da dünyaya gelir. Doktor olan babası katı bir insandır ve çoğunlukla sarhoştur. Annesi daha yumuşak kalpli, kültürlü biridir. Ancak ne yazık ki oğlu 15 yaşındayken hayatını kaybeder, genç Fyodor da Sen Petersburg’a mühendislik okumaya gider. Üniversite eğitimi sırasında aldığı babasının öldürülme haberi, onun hayatının dönüm noktalarından biri olacaktır. Babasından içten içe nefret eden gencin, bu haberden sarsıldığı, cinayette hiçbir etkisi olmadığı halde, babasına karşı hissettiği olumsuz duygular nedeniyle suçluluk duyduğu, hatta hayatı boyunca peşini bırakmayacak sara nöbetlerinin de ilk o zaman başladığı söylenir. Mezun olduktan sonra ordunun istihkam bölümünde çalışmaya başlar. Ancak genç Fyodor çocukluğundan beri okumaya ve edebiyata düşkündür. Bu ilgisi onu eğitimini aldığı işten uzaklaştıracak ve yazmaya yönlendirecektir. 1846’de ilk romanı İnsancıklar’ı bitirir. Ve dönemin etkin eleştirmeni Belinsky’nin ilgisine ve övgüsüne mazhar olur. Romanın en ilgi çekici yanlarından biri yoksulluğun sadece maddi değil ruhsal etkilerinin de tasvir edilmiş olmasıdır. Zaten bu romanla başlayan edebiyat hayatında Dostoyeski herzaman insan ruhunun karanlık dehlizlerinde gezinecek, psikolojik ve felsefi olarak tanımlanacak eserleriyle insanı anlamaya ve tüm yönleriyle anlatmaya adayacaktır kendini. Onun karakterleri ne pirüpaktır ne de tam bir canavar. İnsana dair tüm karşıtlıklar biraradadır ruhlarında ve hep birbirleriyle savaş halindedir.
İnsancıklar’ın ardından içlerinde Beyaz Geceler’in de olduğu öyküler ve novellalar yayımladı yazar. Ancak bu eserlerinin hiçbiri İnsancıklar’ın parlak başarısını tekrarlayamadı. Hatta Belinsky ve çevresindekiler tarafından toplumsal meseleler yerine psikolojiyi ön plana çıkarmasıyla eleştirildi. Ayrıca bu çevre onun utangaç ve aşırı duyarlı ruh halini de pek benimsemedi. Kısa zamanda dost yerine düşman kazanmıştı genç yazar. Turgenyev örneğin, onun hakkında alaycı bir şiir bile kaleme almıştı.
Evet, Dostoyevski’den söz ederken, Turgenyev de giriyor devreye, Belinsky de, Tolstoy da, Çehov da… Hatta Gogol ve Puşkin de…Öyle gösterişli bir edebiyat çağında eserler vermeye başlıyor ki yazar, nerdeyse bu isimleri birbirlerinden bağımsız anlatmak da mümkün olmuyor. Biz şimdi Dostoyevski diyoruz ama işte bütün o büyük adamlar da duruyorlar köşebaşlarında. Ellerinde kocaman eserleri. Birlik olup, koskoca 19. yüzyıl Rus edebiyatını var ediyorlar.
Yani konu derin yine. Bu derin sularda boğulmamak için başka bir yazardan destek almak en iyisi! Suç ve Ceza’nın 2018 yılında Doğan Kitap tarafından yapılan baskısına önsöz yazan, Türkiye’nin en çok okunan yazarlarından birini, Zülfü Livaneli’yi aradım ben de. Nicedir uzuun uzun sohbet etmemiştik. Hem hasret giderdik, hem de derin sularda birlikte kulaç attık.
#denizyücebaşarır #benokurum #suçveceza #dostoyevski #zülfülivaneli #doğankitap
Информация по комментариям в разработке