Kab Bin Malik Kıssası / Ebu Nuh

Описание к видео Kab Bin Malik Kıssası / Ebu Nuh

Ka'b Bin Mâlik'in Kıssası

Ukayl, İbni Şihalpı Zührî'nin Abdurrahman b. Abdullah b. Kâ'b b. Mâlik'ten nakline göre, babası Abdullah b. Ka'b şöyle demiş: Babam Ka'b' Peygamberden geri kalıp Tebüğe gitmediği zamanki hadisesini şöyle anlatırken duydum:

Tebûk seferinde benim Peygamberden geri kalma hadisem şudur:

(Adam çokluğundan dolayı) ortalıktan kaybolmak isteyen bir kim­se, kendi hakkında vahiy gelmedikçe bu iş gizli kalacak sanardı. Resûlullah (s.a.v) bu yolculuğa meyvelerin olgunlaştığı, gölgenin gü­zelleştiği bir mevsimde sefer yapıyordu. Bende bu yolculuğa çıkmak istiyordum. Resûlullah (s.a.v) ve Müslümanlar yol hazırlığına başladı. Bende onlarla beraber hazırlanayım diye erkenden gidiyordum, ama hiçbir şey yapmadan geri dönüyor ve kendi kendime; "İstediğim her zaman hazırlanacak gücüm var."diyordum. Benim halim böyle sürüp giderken insanlar ciddi biçimde hazırlığa girmişlerdi.

Resûlullah (s.a.v) bir sabah erkenden yola çıktı. Müslümanlarda onunla beraberdi. Ben ise hazırlığımdan henüz hiçbirşey yapamamış idim. "Resûlullah (s.a.v)'den bir iki gün sonra yola çıksam bile yolda ona ulaşırım" diyordum. Onlar yola çıktıktan sonra yine hazırlanayım diye çarşıya çıktımsa da hiçbirşey yapmadan geri döndüm. Ertesi gün bir daha gidip yine hiçbirşey yapamadan geri döndüm. Ben mütemadi­yen böyle gidip boş geri gelirken, gaziler hızla geçip gitmişlerdi. He­men yola çıkıp onlara yetişeyim diye içimden geçirdimse de keşke böyle yapaydım bu da benim için mukadder olmadı.

İnsanların arasına çıktığımda; nifakla itham edilmiş ya da takati kesiklerden, Allah'ın gitmeme mazeretini kabul ettiği kimselerden başka Medine'de kalan birini görememek beni çok üzüyordu. Resûlullah (s.a.v) Tebûk şehrine varana kadar beni anmamış, orada in­sanların içinde otururken, "Kâb bin Mâlik ne yaptı?" diye sormuş. Seleme oğullarından adamın biri: "Yâ Resûlallah! Onu süslü elbiseleri ile omuzlarına kendini beğenerek bakması yoldan alakoydu." demiş. Bunu duyan Muaz b. Cebel de: "sen ne kötü bir karar verdin! Vallahi Yâ Resûlallah biz Kâ'b hakkında hayırdan başka birşey bilmiyoruz" demiş.
Resûlullah (s.a.v)'in Tebükten geri gelmekte olduğu haberi bana ulaşınca tasam başımda toplandı. Söyleyecek yalan şeyler hazırlamaya başladım ve "Yarın Peygamberin öfkesinden ne ile kurtulabilirim? diye düşünüp ailemden, akıllı olanların görüşlerinden faydalanmalıyım" dedim. "Resûlullah (s.a.v) Medine'ye ayak basmak üzeredir" denilince bendeki batıl düşünceler dağılıp gitti ve anladım ki, ben bu öfkeden, içinde yalan bulunan bir şeyle asla kurtulamam. O vakit ona doğruyu söylemeye karar verdim.
Resûlullah (s.a.v) bir sabah Medine'ye teşrif etti. Peygamber Efendimiz, ne zaman bir seferden dönse işe önce mescidden başlar, orada iki rekat namaz kılıp, sonra insanları dinlemek üzere otururdu. Bu kere de böyle yapınca, sefer kaçağı kimseler gelip ona mazeret bildirmeye ve yemin etmeye başladılar. Bunlar seksen kişi kadardı. Resûlullah onların bu dış mazeretlerini kabul edip Matlarını aldı. Onlar için istiğfar ediverip içlerinde sakladıklarını da Allah'a havale etti.

Sonra onlara, "bu konuda be­nimle beraber bu hale düşen oldu mu? "dedim. Onlarda:
İki kişi, senin dediğin gibi söylediler, onlara da sana verilen karar gibi söylendi dediler. Ben:
Onlar kimler? deyince, onlarda:
Nürara b. ErRabî1 e lAmrî ile Hilal b. Ümeyye El Vakıfî'dir, di­yerek, Bedir harbine katılmış iki salih insanı bana bildirdiler. O ikisi tam örnek insanlardı. Onların adını söylediklerinde ben de geri dön­mekten vazgeçip yoluma devam ettim.
Resul Ekrem (s.a.v) daha sonra kendisinden geri kalanlar arasın­dan sadece bu üçü olan bizimle konuşmaktan insanları men etti.

Böylece biz elli günü tamamlamış olduk.
Bu ellinci günün sabah namazını kıldım, ben o sıra bizim evin du­varlarından birinin üzerinde idim. İşte ben, Allah'ın bizden (Tevbe Sûresi'nde) bahsettiği tarz ile, kendi kendime olanca genişliğine rağmenyeryüzü bana daralmış bir halde otururken, Sela' dağı tepesinden biri­sinin olanca sesiyle: "Yâ Ka'b b. Mâlik, müjdeee!..." diye bağırdığını duydum. Hemen secdeye kapanmışım.
Resûlallah (s.a.v) yüzleri sevinçle parlayarak:
"Annenin seni doğurduğu günden beri geçirdiğin bu en hayırlı gün'ün sana müjde olsun" buyurdu. Ben de, "Yâ Resûlallah! Bu af sizin katınızdan mı, yoksa Allah tarafından mı?" diye sorunca Efendi­miz (s.a.v) :
"Hayır, benden değil, Allah katındandır" buyurdu.
Bu hadis, Buharî ve Müslim'in ittifakla rivayet ettikleri bir haberdir.
Buhârî Meğazî 64/79 no: 4418; Müslim Tevbe 2769/3

http://www.taifetulmansura.com/

Комментарии

Информация по комментариям в разработке