BABA HAYDAR SEMERKANDİ HZ. ( İstanbul Evliyaları - İstanbul Türbeleri )

Описание к видео BABA HAYDAR SEMERKANDİ HZ. ( İstanbul Evliyaları - İstanbul Türbeleri )

#türbedelisi #türbe #babahaydar
Seslendiren: HAKAN BATUR
Baba Haydar Hazretleri Anadolu evliyasından Hace Ubeydullah-i Ahrar hazretlerinin halifelerindendir. On altıncı yüzyılda yaşamıştır. Baba Haydar Semerkandi diye tanınmıştır.
Baba Haydar hazretleri, küçüklüğünde asıl memleketi olan Semerkand'da Hace Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerinin derslerinde yetişti. Hace hazretlerinin yüksek halifelerinden olarak mezun olduktan sonra, bir ara Mekke-i mükerremeye gitti. Harem-i şerifte mücavir, komşu olarak epey müddet kalıp, sonra bir arkadaşı ile beraber İstanbul'a geldi.

PADİŞAHIM, BABA HAYDAR SİZİ BEKLİYOR!

Zamanın padişahı Kanuni Sultan Süleyman, bir gece rüyasında ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyarın sırtını sıvazladığını gördü. İhtiyar kendisine:

"Efendimiz, Eyüp'teki Baba Haydar, sizi kulübesinde bekliyor. Onu ziyaret ediniz." dedi. Padişah uyanınca bu sıcak sesi manalandırmaya çalıştı. Kimdi bu Baba Haydar? Devamlı Eyüb'e gitmesine rağmen, Baba Haydar diye birisinden bahsedildiğini hiç duymamıştı. Padişahı ayağına davet eden bu zat kimdi? Kanuni bunları düşünürken Şeyhülislam huzura girdi. Padişahı düşünceli görünce; "Bir derdiniz mi var Sultanım?" diye sordu. Padişah da; "Hayrolsun inşaallah. Bu gece rüyada yaşlı bir zat bana; "Eyüp'te Baba Haydar sizi bekliyor." dedi. Buna bir mana veremedim. Bu davete, sen ne dersin?" dedi. Şeyhülislam; "Hayırdır inşaallah Padişahım! Eyüp'te hiç bu isimde kimsenin bulunduğunu bilmiyorum. Baba Haydar kim acaba?

"Baba Haydar sizi kulübesinde bekliyor Padişahım!" dedi. Sabah Padişah, rüyasını Şeyhülislama anlatınca, o da; "Bu ziyaret artık mecbur oldu Padişahım!" dedi. Padişah buna rağmen o gün de Baba Haydar'ın ziyaretine gidemedi. Gece yatınca rüyasında üçüncü defa yaşlı zatı gördü. Padişaha dargın dargın bakıp, kırık bir sesle sadece:

"Baba Haydar sizi bekliyor." dedi. Sabah olunca, Sultan lalasını yanına çağırıp; "Tez davran. Eyüp'ten davet aldık gidiyoruz." dedi. Her ikisi kıyafet değiştirip, Eyüb'e gittiler. Öğle ezanı okunduğu sıra Eyüb'e vardılar ve namaz kıldıktan sonra cemaatten bazı kişilere:

"Biz uzaktan geldik. Baba Haydar isimli birini arıyoruz. Acaba tanıyor musunuz?" diye sordular. Koca camide Baba Haydar'ı tanıyan çıkmadı. Sokakta bulunan dükkan sahiplerine de sordular. Onlar da tanımıyordu. Bu sırada küçük bir çocuk:

"Siz şu tepede oturan ve kimseyle konuşmayan amcayı mı arıyorsunuz?" diye sordu. Sultan da gayr-i ihtiyari; "Evet, onu arıyoruz." deyince, çocuk kendisini takib etmelerini istedi. Epeyce gittikten sonra, yapayalnız köhne bir kulübeyi işaret ederek; "O amca bu kulübede yaşar. Ama kimseyle konuşmaz, kimseyi de kulübeye almaz." dedi. Padişah ve lalası yavaşça kulübeye yaklaşıp, kulübenin önünde tereddüd içinde beklerken içeriden titrek ince bir ses:

"Buyurunuz Padişahım!" diyerek davet etti. Padişah selam vererek içeri girdi. Baba Haydar bir postekinin üzerinde oturuyordu. Binlerce sinek her yanını kaplamış onu gizliyordu. Geceleri rüyasına giren zatı merak eden Padişah, büyük bir dikkatle Baba Haydar'ın yüzüne bakıyordu. Fakat sineklerden yüzünü seçemiyordu. Bir müddet duran Sultan dayanamayarak; "Hazret! Şu sinekleri kovalasan da yüzünü bir görsek." dedi. Baba Haydar; "Sultanım! Siz Peygamber efendimizin vekilisiniz. Şu gücünüzü gösterin de sinekleri siz kovalayın." buyurunca, Sultan hemen harekete geçti. Ne kadar uğraştı ise sinekleri kovalayamadı. Baba Haydar hazretleri kalkıp, pencereyi açtı ve odaya doğru dönüp; "Haydi bakalım!" deyince, bütün sinekler emir almışçasına odayı hemen boşalttı. Padişah o anda karşısında nur yüzlü güleç bir ihtiyar zatın durduğunu gördü. Elini öpmek istedi ise de Baba Haydar elini çekti. Padişah ona:

"Efendim! Benden ne dilerseniz dileyin." dedi. "Senin sağlığından başka hiçbir şey istemem." deyince, Sultan postekinin altına, altın dolu bir kese bırakmak istedi. Bunu fark eden Baba Haydar, eliyle keseyi iterek:

Baba Haydar, Sultana; "Ben ölünceye kadar mekanım şu gördüğün kulübedir. Öldüğüm zaman bu kulübenin bulunduğu yere gömülmek isterim. Benim başımın ucunda mescid olduktan sonra, üzerime sakın türbe yaptırmayın. Bir mezar taşı bana yeter. Bu bizim sana vasiyetimiz olsun." dedi.
1550 senesinin bir sonbahar günü sabaha karşı Baba Haydar vefat etti. Mahalle halkı ona son vazifelerini yapmak için birbirleri ile yarıştılar. Yaktıkları ateş bir türlü su kazanını ısıtmıyordu. Ne kadar odun attılar ise fayda etmedi. Baba Haydar Efendinin vefatını duyan Sultan, büyük üzüntü içinde mescide geldi. Mahallenin ileri gelenlerinden biri durumu Sultana anlattı ve:

"Sultanım ne yapacağımızı şaşırdık. Sabah namazından beri kazanın altına odun koyuyoruz. Nerede ise öğle ezanı okunacak, hala su ısınmadı." demesi üzerine, Sultan gözleri dolu bir şekilde yanındakilere:

"Baba Haydar'ın kulübesinin üzerindeki ağaç dallarından kazanın altına koyun." diye emir verdi.

Комментарии

Информация по комментариям в разработке