SOLMAZ ZELYÜT - RİCOEUR İLE HAFIZA VE ANLATI

Описание к видео SOLMAZ ZELYÜT - RİCOEUR İLE HAFIZA VE ANLATI

Hafıza, Hatıra, Zaman ve Unutma gibi kavramlar ve bu kavramlar arasındaki ilişki, ne tür şeylerdir? Esasen Paul Ricoeur'un "Hafıza, Tarih, Unutuş" eserinin anlatımı için bir 'giriş' niteliği taşıyan bu ders, bahsi geçen kavramların İlk Çağdan bu yana Platon, Aristoteles, Augustinus gibi filozoflarca yorumlanışını ve birçok etimolojik incelemi barındırarak, Solmaz Zelyüt Hocamızın heyecan uyandıran anlatımı ile sunuluyor.

Hafıza ve tarih, geçmişi bilmenin birbiriyle bağlantılı iki epistemolojik rotasıdır. İlişkilerimyakın ama karmaşıktır. Philip Gardner bu iki dünyayı canlı bir imaj ile tarif eder: Hafızanın dünyası, çevremizi görebildiğimiz için ( her ne kadar gördüğümüze inandığımız şey hakkında pek çok hata yapabilsek de) içerisinde güvenle gezindiğimiz gün ışığına benzer; tarihin
dünyası ise bundan farklıdır çünkü o, gün batımı sonrasına aittir ve karanlıkta yön bulmak için güneş yerine yapay ışığa ( arşivlere, dokümanlara) ihtiyacımız vardır. 1 Hafızanın öznelliği, özel alana aitliği, edilginliği, değer yargılarına tabiliği karşısında tarihin nesnel, kamusal, etkin, değer yargılarından uzak kabul edilmesi hakkındaki problemleri bir yana bırakırsak, Alan Megill’in dediği gibi “kısacası, tarih hem hafızaya hem de hafızanın ötesine geçmeye mecburdur.”
Zaman ve Anlatı’da Ricoeur, tarihin ve kurgunun birarada ele alındıklarında, zamanın aporialarına bir anlatı poetikası oluşturarak yanıt verme yolu olduğunu uzun uzadıya anlatır. Hafıza , Tarih, Unutuş ise “hafıza”nın kitabı gibidir. Hafıza, hıfz etmenin, muhafaza etmenin, hatırlamanın yetisi olarak hatıraların hafızı, muhafızıdır. Ricouer’ün ifadesiyle “Anamnesis’in işlevi Lethe ırmağının akıntısına karşı durmaktır.” 3 Başka deyişle hatırlamanın
bu muhafazakar yetisi, unutuş ırmağında akıntıya karşı yüzer. Platon için hafıza (mneme), namevcut bir şeyin temsili (eikon ve tupos) olarak iş görür. Hocasını izleyen Aristotes ise hafızayı, phantasia’nın ait olduğu ruh bölümünün bir işlevi olarak kendisi şimdide konusu
geçmişte olan bir geri çağırma yetisi olarak açar. Başka deyişle ayrım üstadı Aristoteles, meseleyi mustakilen alıp ayrıntılandırırken hafızanın zaman ile bağını gözler önüne serer. Sonraki süreç hep bu iki filozofumuza gönderimli olarak gelişir.
The Human Condition’da (1958) Hannah Arendt, Ricoeur’ün de bayıldığı şu alıntıyı yapar, Karen Blixen’dan : “Eğer bir hikayeye katar ya da haklarında bir hikaye anlatırsanız, tüm hüzünler katlanılır hale gelir.” Ricouer’ün bir kişiye dair hermeneutik anlayışının göbeğinde duran görüş, eylemlerin mutlaka birisi tarafından gerçekleştirilmesinden ötürü o birisi
denilenin, hep anlatısal bir kimlik olmasıdır. Bireysel hikayelerimizi anlatarak biz, mensubu olduğumuz gelenek ve kültürün örtüsünü açarız. Eylemin hikayeleştirilmesiyle ortaya çıkan hikaye, kişisel kimliğin ifadesi olur. Aksiyon ve pasyon kişisi olarak, etkin ve edilgin olmaların kişisi olarak insan, öğrenmeye duyduğu derin arzunun hakkını hatırlayarak ve unutarak verecek ve de kimliğini kendi hayat hikayesi olarak yazmaya imkan bulacaktır.
Ricouer’ün dediği gibi
“Ama yaşamı yazmak başka bir hikaye,
Sonu yok.”

Комментарии

Информация по комментариям в разработке