(67) 26.Mektup 1.Mebhas | (Şeytanla Münazara) Kur'ân'a tarafsız nazar şıkk-ı muhalifi kabuldür.

Описание к видео (67) 26.Mektup 1.Mebhas | (Şeytanla Münazara) Kur'ân'a tarafsız nazar şıkk-ı muhalifi kabuldür.

67. Ders Mektubat 1. Kısım 26. Mektup, 1. mebhas, sayfa 138, 139, 140 (Hayrat Neşriyat Osmanlıca Orijinal Nüsha)

Sen Kur’ân’ı pek âlî, çok parlak görüyorsun. Bî-tarafâne muhâkeme et, öyle bak.
Bî-taraflık değildir. Muvakkaten bir dinsizliktir.
Kur’ân beşer kelâmına benziyor

AYRICA

Bediüzzaman Neden Hediye Almazdı. Av. Ali KURT (6)
   • (6) 2.Mektup | Bediüzzaman Hazretleri...  

   • (5) 1.Mektup 4.Sual | Dünya sevgisi a...  
Dünya Sevgisi AHİRET Sevgisine Nasıl Döner? MÜTHİŞ Bir Ders Av. Ali KURT (5)

   • (3) 1.Mektup 3.Sual/1 | Cehennem ve h...  
CEHENNEM ve HAŞİR meydanı nerede? Av. Ali KURT (3)
YİRMİ ALTINCI MEKTUB

بِاسْمِه۪

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Şu Yirmi Altıncı Mektub birbiriyle münâsebeti az “Dört Mebhastır.” Birinci Mebhas: On Dokuzuncu Mektub’un On Sekizinci İşareti’nde, yalnız kulağı bulunan avâm tabakasına karşı i‘câz-ı Kur’ân fehminde o kulaklı demiş: “Şeytan bile diyemez.” cümlesine îzâhlı bir hâşiyedir.

Birinci Mebhas: بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ

حُجَّةُ الْقُرْاٰنِ عَلَي الشّيْطَانِ وَحِزْبِه۪

İblîs’i ilzâm, şeytanı ifhâm, ehl-i tuğyânı iskât eden Birinci Mebhas. Bî-tarafâne muhâkeme içinde şeytanın müdhiş bir desîsesini kat‘î bir sûrette reddeden bir vâkıadır. O vâkıanın mücmel bir kısmını on sene evvel Lemeât’da yazmıştım. Şöyle ki:

Bundan on bir sene evvel, Ramazân-ı Şerîf’de, İstanbul’da, Bâyezîd Câmi‘-i Şerîfi’nde hâfızları dinliyordum. Birden şahsını görmedim, fakat ma‘nevî bir ses işittim gibi bana geldi. Zihnimi kendine çevirdi. Hayâlen dinledim. Baktım ki, bana der: “Sen Kur’ân’ı pek âlî, çok parlak görüyorsun. Bî-tarafâne muhâkeme et, öyle bak. Yani bir beşer kelâmı farz et, bak. Acaba o meziyetleri, o ziynetleri görecek misin?”

Hakîkaten ben de ona aldandım. Beşer kelâmı farz edip öyle baktım. Gördüm ki, nasıl Bâyezîd’in elektrik düğmesi çevrilip söndürülünce, ortalık karanlığa düşer. Öyle de, o farz ile Kur’ân’ın parlak ışıkları gizlenmeye başladı. O vakit anladım ki, benim ile konuşan şeytandır. Beni vartaya yuvarlandırıyor.

Kur’ân’dan istimdâd ettim. Birden bir nûr kalbime geldi. Müdâfaaya kat‘î bir kuvvet verdi. O vakit, şöylece şeytana karşı münâzara başladı. Dedim: “Ey şeytan! Bî-tarafâne muhâkeme, iki taraf ortasında bir vaz‘iyettir. Halbuki hem senin, hem insandaki senin şâkirdlerin dediğiniz bî-tarafâne muhâkeme ise, taraf-ı muhâlifi iltizâmdır.

SAYFA 139
Bî-taraflık değildir. Muvakkaten bir dinsizliktir. Çünki Kur’ân’a kelâm-ı beşer diye bakmak ve öyle muhâkeme etmek, şıkk-ı muhâlifi esas tutmaktır. Bâtılı iltizâmdır. Bî-tarafâne değildir. Belki bâtıla tarafgîrliktir.” Şeytan dedi ki: “Öyle ise, ne Allah’ın kelâmı, ne beşer kelâmı deme, ortada farz et, bak.” Ben dedim: “O da olamaz. Çünki münâzaun-fîh bir mal bulunsa, eğer iki müddeî birbirine yakın ise ve kurbiyet-i mekân varsa, o vakit o mal, ikisinden başka birinin elinde veya ikisinin elleri yetişecek bir sûrette bir yerde bırakılacak. Hangisi isbat etse, o alır. Eğer o iki müddeî birbirinden gayet uzak, biri maşrıkta, biri mağribde ise, o vakit kaideten sâhibü’l-yed kim ise, onun elinde bırakılacaktır. Çünki ortada bırakmak kābil değildir.”

İşte Kur’ân kıymetdar bir maldır. Beşer kelâmı Cenâb-ı Hakk’ın kelâmından ne kadar uzaksa, o iki taraf o kadar, belki hadsiz birbirinden uzaktır. İşte serâdan süreyyâya kadar birbirinden uzak iki taraf ortasında bırakmak mümkün değildir. Hem ortası yoktur. Çünki vücûd ve adem gibi ve nakzeyn gibi iki zıddırlar. Ortası olamaz. Öyle ise, Kur’ân için sâhibü’l-yed taraf-ı İlâhîdir. Öyle ise, onun elinde kabul edilip, öylece delâil-i isbâta bakılacak. Eğer öteki taraf onun Kelâmullâh olduğuna dâir bütün burhânları birer birer çürütse, elini ona uzatabilir. Yoksa uzatamaz. Heyhat! Binler berâhîn-i kat‘iyenin mıhlarıyla Arş-ı A‘zam’a çakılan bu muazzam pırlantayı, hangi el bütün mıhları söküp, o direkleri kesip, onu düşürebilir. İşte, ey şeytan! Senin rağmine ehl-i hak ve insaf bu sûretteki hakîkatli muhâkeme ile muhâkeme ederler. Hatta en küçük bir delilde dahi Kur’ân’a karşı îmânlarını ziyâdeleştirirler. Senin ve şâkirdlerinin gösterdiği yol ise, bir kerre beşer kelâmı farz edilse, yani Arş'a bağlanan o muazzam pırlanta yere atılsa, bütün mıhların kuvvetinde ve çok burhânların metânetinde bir tek burhân lâzım ki, onu yerden kaldırıp Arş-ı ma‘nevîye çaksın. Tâ küfrün zulümâtından kurtulup, îmânın envârına erişsin. Halbuki buna muvaffak olmak pek güçtür. Onun için senin desîsen ile şu zamanda bî-tarafâne muhâkeme sûreti altında çoklar îmânlarını kaybediyorlar.
Şeytan döndü, dedi ki: “Kur’ân beşer kelâmına benziyor. Onların muhâveresi tarzındadır. Demek beşer kelâmıdır. Allah’ın kelâmı olsa, ona yakışacak, her cihetçe hârikulâde bir tarzı .
.
.

Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâm gibi bir ulü’l-azm, ancak birkaç kelâmı işitmeye tahammül etmiştir. Musa Aleyhisselâm demiş: اَهٰكَذَا كَلَامُكَ؟ قَالَ اللّٰهُ ل۪ي قُوَّةُ جَم۪يعِ الْاَلْسِنَةِ

Комментарии

Информация по комментариям в разработке