Geri mi döneceksin? / Kerem Önder

Описание к видео Geri mi döneceksin? / Kerem Önder

وَمَا مُحَمَّدٌ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ ٱلرُّسُلُ ۚ
أَفَإِي۟ن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ ٱنقَلَبْتُمْ عَلَىٰٓ أَعْقَٰبِكُمْ ۚ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ ٱللَّهَ شَيْـًٔا ۗ وَسَيَجْزِى ٱللَّهُ ٱلشَّٰكِرِينَ

“Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir.
Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz?
Kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.” (Âli İmran 144)

“Abdullah İbn Kumey'e el-Harisî, Allah'ın Resulüne taş atarak, onun mübarek dişini kırıp yüzünü yaraladı. Onu öldürmeye yeltendi. Gerek Bedir'de gerekse Uhud'da sancaktar olan Mus'ab İbn Umeyr (radıyallahü anh) Hazret-i Peygamberi savundu. Derken İbn Kumey'e, Mus'ab'ı öldürdü. Allah'ın Resulünü öldürdüğünü sanarak, "Muhammed'i öldürdüm!" dedi. O esnada bir kimse, "iyi bilin ki Muhammed öldürüldü" diye bağırıyordu. Bu, şeytan idi. Bunun üzerine, insanlar arasında Hazret-i Muhammed'in öldürüldüğü haberi yayıldı. O zaman orada, müslümanlardan birisi, "Keşke Abdullah İbn Ubey, Ebu Süfyan'dan bizim için bir emân alsa." dedi. Münafıklardan bir kısmı da, "Şayet o peygamber olsaydı, öldürülmezdi. O halde, kardeşlerinize, dininize dönünüz" dedi. Bunun üzerine Enes İbn Mâlik'in amcası, Enes İbn Nadr (radıyallahü anh), şöyle dedi: "Ey müslüman topluluğu! Eğer Hazret-i Muhammed öldürüldü ise, şüphesiz Muhammed'in Rabbi ölmeyen bir Hayy (diri)dir. Allah'ın Resulünden sonra, yaşayıp da ne yapacaksınız? O halde, O'nun savaştığı dava uğrunda savaşınız ve O'nun öldüğü dava uğrunda ölünüz!" Daha sonra da: "Allah'ım, onların söylediği şeylerden dolayı sana özür beyân ederim." dedi, sonra kılıcını çekti, şehid edilinceye kadar savaştı.

İbn Kumey'e Hazret-i Peygamber'in yüzünü yaralayıp, dişini kırınca, O'nu Talha İbn Ubeydullah sırtına aldı. Hazret-i Ebu Bekr, Hazret-i Ali ve onlarla beraber olan bir topluluk ise onu müdâfa ettiler. Sonra Hazret-i Peygamber nida etmeye başlayarak, "Ey Allah'ın kulları, bana geliniz, bana..." dedi. Bunun üzerine ashabından bir grup, derhal O'nun etrafında toplandı. O da onları, bu kaçışlarından dolayı kınadı. Bunun üzerine onlar da "Ya Resûlellah! Babamız annemiz sana feda olsun. Bize, senin öldürüldüğün haberi geldi. Bunun için korku kalblerimizi istila etti de biz de korkup gerisin geriye kaçtık" dediler. Buna göre âyetin manası şöyledir: "Muhammed sadece bir peygamberdir. Ondan önce daha nice peygamberler gelip geçmiştir." Binaenaleyh, o gelip geçen peygamberler gibi, Muhammed de gelip geçecektir. O peygamberlerden sonra onlara tâbi olanlar, nasıl onların dinlerine sarılıp kalmışlarsa, sizin de Hazret-i Muhammed'in gelip geçmesinden sonra, O'nun dinine sımsıkı sarılmanız gerekir. Çünkü peygamber göndermenin maksadı, risâleti tebliğ ve gerekli olan hücceti getirmektir; yoksa o peygamberlerin, kavimleri arasında ebedî olarak bulunmaları değil.

"Topuklarınız üstünde (geri) mi döneceksiniz" tabiri "İman ettikten sonra kâfir mi olacaksınız" manasındadır. Daha önce üzerinde bulunduğu halden dönen herkes için (arkasına döndü, geri döndü), (topuğu üstünde geri döndü), ve (topukları üstünde gerisin geri döndü) denilir. Bu şöyle olmuştur: Münafıklar zayıf inançlı müslümanlara, "Muhammed öldürüldüğüne göre siz de eski dininize dönün dediler. Bunun üzerine ensardaan bazıları da: "Muhammed öldürülse de Muhammed'in Rabbi öldürülmez. Öyleyse haydin, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in uğrunda çarpıştığı dava uğrunda siz de çarpışın" dediler. Sözün özü şudur: Allahü teâlâ Hazret-i Peygamber'in öldürülmesinin, iki delilden dolayı, O'nun dininde bir zayıflığı gerektirmediğini beyan etmiştir:
Birincisi, diğer peygamberlerin ölümleri ve öldürülmelerine kıyas ile. İkincisi ise şudur: Peygambere, dini tebliğ için ihtiyaç vardır. Bunun dışında O'na ihtiyaç yoktur. Bundan dolayı peygamberin öldürülmesinden, dinin bozulup değişmesi gerekmez. En iyi, Allah bilir.

Sonra Cenâb-ı Hak, "Kim iki topuğu üzerinde geri dönerse, elbette Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez" buyurmuştur. Bundan maksad, tehdidi te'kid etmektir. Çünkü aklı başında olan herkes, kâfirlerin küfrünün Allah'a zarar veremeyeceğini bilir. Daha doğrusu bu tabirle anlatılmak istenen, böyle bir kimsenin ancak kendisine zarar vereceğidir. Bu tıpkı, adamın çocuğuna, azarlarken "Bu senin yaptığın işler ne göklere ne yere zarar verir" demesine benzer. Bu ifadesiyle o adam, bu işlerin zararının ancak o çocuğun kendisine döneceğini kasteder. İşte burada da durum böyledir.
Hak teâlâ bu va'îdin peşisıra va'adini (müjdesini) getirerek "Allah, şükredenlere mükafaat verecektir" buyurmuştur. Bundan maksad şudur: Bu hezimet sebebiyle, bazı müslümanların kalplerinde şüpheler meydana geldiği halde âlim ve kuvvetli mü'minlerin kalplerinde şüphe meydana gelmeyip, onlar imanda sebat edip, imana sımsıkı sarılabildikleri için Allah'a şükredince, Cenâb-ı Hak da onları, "Allah, şükredenlere mükafaat verecektir" diye medhetmiştir.”

Комментарии

Информация по комментариям в разработке