Fötr şapkası, sert ancak içten bakışları ve üst dudağını hiç göstermeyen pos bıyıklarıyla köy ağalarının ilk akla gelen ismi olan Sırrı Elitaş. O, korkutuyor gibi görünse de, aslında pırlanta gibi beş kız çocuğu büyütmüş yufka yürekli bir baba. Öncelikle bir emekçi, bir işçi, bir aile reisi, yani halktan biri. Tesadüflerle dolu bir hayat, taksici olmaktan şöhrete uzanan bir hayat hikayesi onunki. Bugün size gözleriyle ürkütücü bir adamın aslında içinde nasıl bir çocuk kalbi taşıdığını anlatacağım.
Sevimli kötü adamlardan biridir Sırrı Elitaş, Kemal Sunal filmlerinde. O bile eşkıyalığa kızamazdık. Filmin sonunda bile dayak yesin, kötü adam olmasına rağmen onun durumuna üzülürdük. Usta oyuncu birçok kaynakta 1944 doğumlu olarak görünse de, aslında 1938 yılında Adıyaman'da dünyaya geldi. Mezar taşında da bu doğru tarihi yazmaktadır. Sırrı, ailesiyle birlikte İstanbul'a göç ettiği çok küçük yaşlarda İstanbul'un tarihi semtlerinden Üsküdar'da büyüdü. Geçimini sağlamak için birçok iş yaptı. Son olarak taksi şoförlüğüne başladı ve işte o noktadan sonra kaderi değişti. Bir akşamüstü, Üsküdar'da 1956 model Chevrolet arabasıyla taksicilik yaparken yanına bir adam gelir. Adam, arabasını kiralamak istediğini söyler ve 60 lira teklif eder. Ancak Sırrı Elitaş, 60 yerine 125 lira talep eder. Parayı bir türlü kararlaştıramazlar. Sonra o adamın ağzından şu sözler dökülür: "Zaten bir saat işim var, film çekiyoruz, hemen geri getireceğim aracı." Sinemaya olan tutkusu alevlenen Sırrı Elitaş, bu sözleri duyduğunda anında kabul eder. Arabayı kiralamak isteyen adam, oyuncu ve aynı zamanda prodüksiyon amiri olarak görev yapmış Sadri Karadır'dır. Sırrı Elitaş, POS bıyıklı oyuncu, şöyle anlatır devamını: "Madem filmde kullanacaksınız, o zaman yetmiş beş lira olsun." Arabaya binip sete gittik. Akşam üstü, ışıklar yanmış, her yer alev alev parıldıyordu. Cennet gibi gözüme geldi. Daha önce hiç sete gitmemiştim, hiç bir film çekimini izlememiştim. Bir de baktım, rahmetli Ayhan Işık oradaydı. O zamanın ünlü oyuncuları Pola Morelli, Kadir Savun hepsi oradaydı.Yemek molasıydı. Bir adam yanıma gelip, "Sen de ye yemeğini" dedi. "Sağol, yemeyeceğim" diye yanıtladım. "Olur mu? Sabaha kadar buradayız. Sen de ekibin bir üyesisin, lütfen yemeğini ye" deyince Ayhan'a doğru gidip yakındaki bir yere oturdum. Mahalle sakinleri balkonlardan, pencerelerden bizi izliyordu. O zamanlar gençlik yıllarımda, sevdiceğim de izleyenler arasındaydı. Hava atmaktan dolayı Ayhan'ın arkasına yanaştım. Hafifçe ceketini tuttum. Tabii Ayhan abi beni görmüyordu. Ceketine dokunurken nefesim kesildi, adeta heyecandan ölecektim. Yemekten sonra arabaya geldim. Birisi yanıma geldi. Filmde şoför olarak çalışacakmış ama arabayı nasıl kullanacağını bilmiyormuş. "Abi, arabayı nasıl kullanacağımı öğret, aksi takdirde işi kaçırırım. Ben filmde oynamak için buradayım, ama şimdi benim sıram geliyor. Ne yapacağımı bilmiyorum" dedi. Ben de ona şöyle cevap verdim, "Araba kullanmayı hemen öğrenmek kolay değil ki." Sonra baktım ki şoför aranıyor, oynayacak şoför kaçıp gitmiş. Yönetmen de beni arabayın yanında görmüş. "Uzun boylu bıyıklı çocuk oynasın" demiş. Ben de teklifi kabul ettim. Bir arkadaşım, "Eğer bu filmde oynayacaksan 150 lira iste" dedi. Ben de o kadar para talep ettim. Soracaklar, "Kim söyledi sana bu kadar para istemen gerektiğini?" dediler. "Kimse söylemedi" dedim. Meğer soruları soran dönemin en iyi yönetmenlerinden Lütfi Akad'mış. Neyse, kabul ettiler ve çekimlere başladık. Birisi ne yapmam gerektiğini anlatıyordu. Sahneye başladıktan sonra tam olarak dediklerini yaptım. Adama iyi bir yumruk attım. Ayhan abi de nara atarak sahneye arkadan geldi.
#yeşilçam #sırrıelitaş #kemalsunal #şarkbülbülü
Информация по комментариям в разработке