Adile Kurt KARATEPE- Eski Libas Gibi Aşığın Gönlü/Kayseri

Описание к видео Adile Kurt KARATEPE- Eski Libas Gibi Aşığın Gönlü/Kayseri

Videoda kullanılan çizgi kıymetli sanatkâr HASAN AYCIN'a aittir.
#deyişler #semahlar #aşıkseyrani

KAYNAK KİŞİ: ADNAN TÖRKÖZ
DERLEYİP NOTAYA ALAN: ADNAN ATAMAN

AŞIK SEYRÂNÎ'YE RAHMETLE;
Kayseri’nin Develi (Everek) ilçesinin Oruza/Uruza (Camiikebir) mahallesinde doğdu. Bundan dolayı birçok kaynakta Everekli Seyrânî diye anılır. Doğum tarihi olarak genel kabul gören 1215 (1800) yılı yanında İbnülemin Mahmud Kemal, Hasan Ali Kasır ve A. Hazım Ulusoy 1805, M. Fuad Köprülü 1807 yılını kaydetmektedir.... Gençlik yıllarının büyük bir bölümünü Develi ve çevresinde geçiren Seyrânî’nin 1820’li yılların başında askere alındığı ve sekiz yıl kadar askerlik yaptığı söylenmektedir.
Sözlü rivayetler içinde yer alan bir olay Seyrânî’nin “bâdeli âşık” olduğunu düşündürür. Buna göre, on beş yaşlarındayken babasının hasta olduğu bir gün sabah namazı için camiyi açmaya giden Seyrânî cami kapısının açık olduğunu, kandillerin yandığını, camide tanımadığı güzel yüzlü insanların bulunduğunu görmüş, onlarla namaz kılmış, namaz bittikten sonra onlarla beraber camiden çıkmıştır. Bu kişilerle birlikte Elbiz bağlarına gitmişler, mevsimin kış olmasına rağmen bağda üzüm yemişler, oradan Bağdat’a giderek İmâm-ı Âzam’ı ziyaret edip Elbiz bağlarına dönmüşlerdir. Bir hafta sonra bağda baygın durumda bulunan Mehmed, “Seyrânî” mahlasını alarak saz çalmaya ve şiir söylemeye başlamış (Özdamarlar, I/6 [1978], s. 1), halk kendisinin bazı olağan üstü özellikler kazandığına inanmıştır.
Genç sayılabilecek yaşta şöhrete kavuşan Seyrânî askerlik sırasında, daha sonra da âşık tarzı hayatın gereği olarak çeşitli yerleri görmüş, birçok saz şairi gibi o da İstanbul’a gitmek için yollara düşmüştür. Seyrânî’nin İstanbul’a II. Mahmud (1808-1839) veya Sultan Abdülmecid’in (1839-1861) saltanatı yıllarında gittiği sanılmaktadır. İstanbul’daki günleriyle ilgili bir koşmasında bu şehirde yedi yıl kaldığını belirtir....Haksızlık, yolsuzluk ve kötülükler karşısında isyan eden şairin bu tavrı şiirlerine de yansıdı, devlet görevlilerinden birçok kişi taşlamalarına hedef oldu. Bu yüzden cezalandırılacağı bir sırada yine hemşerilerinin yardımıyla İstanbul’dan Halep’e kaçtı. Şairin 1832 yılında geldiği İstanbul’dan 1839 yılında ayrıldığı sözlü rivayetlerde nakledilmektedir.
Seyrânî’nin Halep’te yaklaşık üç yıl kaldığı bilinmekte, ayrıca bu şehirde Kādirî tarikatına girdiği söylenmektedir. İki koşmasında Halep günlerini dile getirmiştir: “Seyrânî’nin yâre dönmez yolları / Başına zindandır Halep çölleri / Sert esiyor bana seher yelleri / Tâlihim yüzüme gülmez ağlarım.” Halep’te bulunduğu süre içinde Bağdat’a ve Mısır’a da giden Seyrânî, Adana üzerinden Develi’ye dönerken Adana’da Kozanoğlu ile görüştü ve ondan yakın ilgi gördü. Develi’de bir süre çiftçilik yapan şair bu hayatın kendisine uygun olmadığını anlayınca yeniden yollara düştü ve birçok yöreyi dolaştı; yaşı ilerleyince Develi’ye döndü. Bu yaşında da gerekli ilgiyi göremeyen, yokluk ve sıkıntı içinde yaşayan Seyrânî ömrünün sonuna doğru “Deli Seyrânî, Sarhoş Seyrânî” gibi sıfatlarla anıldı. 1866 yılında Develi’de vefat eden Seyranî halen üzerinde Develi Lisesi bulunan eski mezarlığa defnedildi; bu mezarlık ortaokul arsası olunca kemikleri bugünkü mezarlığa nakledildi. Ancak herhangi bir işaret konmadığından mezarı zamanla kaybolmuştur. 1976’da Develi Cumhuriyet Meydanı’na elinde sazıyla bir heykeli dikilmiştir. Şairin soyu bugün kız torunları yoluyla Develi’de sürmektedir.
Hem hece hem aruz ölçüsüyle şiirler yazan Seyrânî hece vezniyle olan şiirlerini sazı eşliğinde irticâlen söylemiştir. ... En çok koşma ve semâi nazım biçimlerini kullanan şairin destan, ilâhi ve nefesleri de vardır. Aruz vezniyle gazel, semâi, kalenderî, bend, kıta, divan ve müseddes, az sayıda şarkı ve muhammes yazmıştır. İbnülemin Mahmud Kemal, Seyrânî’nin Nakşibendî olduğunu söylerse de onun Alevî-Bektaşî şairlerinin etkisinde kaldığı ve Bektaşî zevkine âşina olduğu bilinmektedir. Seyrânî başta dinî meseleler, Hz. Ali ve on iki imam olmak üzere aşk, ölüm, gurbet, yoksulluk, sevgili, dostluk ve insanın yaratılışı gibi konulara şiirlerinde yer vermiştir. Pîr Sultan Abdal, Karacaoğlan, Sümmânî, Ruhsatî, Dadaloğlu ve Gevherî’ye göre Seyrânî’nin dinî-tasavvufî terimleri fazlaca kullanmaktan dolayı ağır sayılabilecek bir dili vardır. Bu özelliğiyle Erzurumlu Emrah ve Âşık Ömer’i hatırlatmaktadır. Şiirlerinde birçok mahallî kelime ve terime yer vermesi okuyucu için bu dili daha da ağırlaştırmaktadır.
......
Bestelenmiş birçok şiiri Türk sanat müziği ve halk müziği repertuvarı içinde yer almaktadır.

Türk edebiyatında “Seyrânî” mahlasını taşıyan, XIX. yüzyılda yaşamış iki saz şairi daha vardır. Bunlardan biri Ispartalı Seyrânî (Köprülü, s. 540-541, 592-596), diğeri kaynaklarda adı pek geçmeyen Rumelili Seyrânî’dir (Kasır, s. 17).

MÜELLİF: NURETTİN ALBAYRAK
KAYNAK: DİYANET ANSİKLOPEDİSİ

Комментарии

Информация по комментариям в разработке