Kişisel Markalaşma Aslında Nedir?

Biz insanlar örgütlenerek hayatta kalmayı başarmış bir canlı türüyüz. Örgütlenebilmemiz için kendi kabilemizle uzun süre vakit geçirmemiz, oyun oynamamız, hikâyeler anlatmamız, anlatılan hikayeleri dinlememiz hatta onlara inanmamız gerekiyor. O avcının tek bir okla üç kuşu birden vurabildiğine, bir başkasının neredeyse çita kadar hızlı koşabildiğine, diğerinin gözlerinin kartal gibi keskin olduğuna inanmamız gerekiyor. Bu hikâyelere inandıkça örgütleniyoruz; tabi eğer 100 kişilik bir kabiledeysek…

Ya kabilemiz artık 5 milyar kişiden oluşuyorsa?

Bu videoda size kişisel, kurumsal markalaşmanın bugünkü anladığımız biçimine nasıl geldiğini; yani reklamcılığın tarihçesini anlatmaya çalışacağım…

Markalaşma ve reklamcılıkla ilgili şimdi bildiğimiz yöntemlerin hemen hepsinin tohumları, İkinci Dünya Savaşı bittikten hemen sonra atıldı. Cephede savaşan çok sayıda askerin ihtiyacını karşılamak için kurulan fabrikaların muhatabı artık sivil halk olmuştu. Savaştan sonra üretime devam eden fabrikalar, ihtiyaçlarını yerel ve küçük üreticilerden karşılayan ya da kendi ürettiğini tüketen halkın tüketim alışkanlığını değiştirmeliydi. Fabrikasyon ürünlerin avantajlı olduğu bilgisini kalabalıklara duyurmak gerekiyordu. Böylece reklamcılığın ilk adımı gerçekleşti: Kitleleri haberdar etmek… İkinci adımda devreye giren rekabet reklamcılığın dilini değiştirdi; herkesin güvenilir olduğunu ispatlaması gerekiyordu. Tüketicinin güven ihtiyacını giderme mecburiyeti bugün hâlâ geçerli çünkü kabilesi artık 5 milyar kişiden de oluşsa insan hâlâ aynı insan…

Bu çok gebe bir konu, üzerine daha uzun uzun sohbet edeceğiz.

Yaratıcı Marka Danışmanı
Mustafa Can

#markalaşma #marka danışmanı #markadanışmanı #kişiselmarkalaşma #iletişim #reklamcılık #marka #markatarihi