Ya Rab Bu Ne Derttir - Loudingirra Özdemir (Jakarta, Endonezya)

Описание к видео Ya Rab Bu Ne Derttir - Loudingirra Özdemir (Jakarta, Endonezya)

100 ÜLKEDE 100 TÜRKÜ ÇIĞIRMAK

YOL VE YORGUN GÖVDE

1.BÖLÜM

"Eğer talihsizliklere saygı duymayı öğrenemeyeceksen, ne diye yollardasın? Ülkene dön ve modern insanlar gibi, yaşamın risklerine karşı maddi manevi tüm varlığını bir sigorta şirketine sigortalattır."

Nerdeyse üç gündür bir yük kamyonunun kasasında süren yolculuğum, gün doğumuyla Jakarta'da sonlanmış, işlek bir caddede kamyondan inmiştim. Sabah güneşi, ensemi yakıyordu. Bense bu sözleri ve bu sözlerle bana çıkışan adamı düşünüyordum. Yıllar önce Fas'ta karşılaştığım bir gezgini yani. Avustralyalıydı. Teknolojik aletlere sırtını dönmüştü. İyice yıpranmış defteri, bir de kalemi vardı yalnızca. Yazıp çizerdi.

Günlerdir kamyon kasasında sarsılmış bir bünyeyle, şehrin felce uğramış sabah trafiğinde, nereye gideceğimi bilmeden sersem sepelek etrafıma bakınıyorum.
Tırlar, otobüsler, arabalar ve yoldan taşıp kaldırımlar üzerinde seyreden motosikletler... Sağ elimde sazım ve sol elimde bir buçuk litrelik boş pet şişeyle refüjde bekliyorum. Başım sırtımdaki çantamdan daha ağır. Şişeyi ne yapmalı diye huzursuzlanıyorum. Gözüm karardı. Karşı kaldırıma ulaşmak için geçmem gereken yol, o anda gözüme bir savaş meydanı gibi geniş ve tehlikeli görünüyordu. Olduğum yere çömeldim.

Her iki yanıma ufak tefek, yanık tenli, alnı açık iki adam girmiş, beni karşıya geçirirlerken buldum kendimi. Az önce karşı kaldırımdan bağıran adamlardı. Ne tuhaf adamlar diye düşünmüştüm. Meğerse tuhaflık bendeymiş. Şehre inmiş bir vahşi hayvan tedirginliğiyle trafiği birbirine katmıştım.

Beni bir binanın gölgesine bıraktılar. Başım önüme düştü. Çevremde olup bitenler silik bir gölgeden ibaretti. Bir ara, iki ürkek serçenin gezindiği kaldırımda, adamların gölgesinin görüş açımdan çıktığını fark ettim. O sırada, pet şişe çıtırdılar içinde ellerimde acı çekiyordu.

Epeydir çalıp duran telefonuma bakmak için, bir gayretle çantama uzandım. Cevapsız aramalar Angkasa'dandı. Medan'da misafir olduğum aile, ona benim iletişim bilgilerimi vermişti. Onun beni misafir edebileceğini söylemişlerdi. Sinema ve televizyon bölümü mezunu olması dışında hakkında bir şey bilmiyordum.

Onu geri aradım. Varıp varmadığımı soruyor, saat dokuz buçukta işe gitmek üzere evden ayrılacağını bana tekrar hatırlatıyordu. Saatime baktım, saat dokuza gelmişti. Angkasa'nın evine kendimi bir şekilde atmalıydım, bu halimle tüm günü sokakta geçiremezdim. Önümden geçen genç bir bayana telefonu uzattım. Bunu yapmamı Angkasa istemişti; çünkü evin adresini detaylıca tarif etmesine rağmen anlayamamıştım. Genç bayan kendisini takip etmemi söyledi. Önce bir toplu ulaşım kartı aldık. TransJakarta'ya (metrobüs) beni bindirdikten sonra, muavine Slipi durağında beni indirmeyi unutmamasını tembihledi.

Saat dokuz buçuğa gelmişti. Angkasa, beni daha fazla bekleyemeyeceğini yazıyordu. İki elimle tutunduğum tutamaçlardan birini bıraktım, cevap yazmaya yeltendim; fakat alınganlığıma yenilip yazmaktan vazgeçtim. Birkaç kilometre ötede, metrobüsteydim ve varmak üzereydim. Bunu biliyordu. Metrobüsün camında yansımama gözüm ilişti: Egosentrik kişiliğimden ne zaman sıyrılacaktım! Dikkatim, yüzümdeki detaylara kaydı: Çökmüş avurtlarım, kan çanağına dönmüş gözlerim, terli alnıma yapışmış yağlı saçlarım... Besili, bakımlı ve henüz uykusunu almış beyaz yakalıların kaçamak bakışlarını üzerimde yakalıyorum. Dünyanın her yerinde bu bakışlar, bir yolun kenarındaki kilometre taşı gibi, hep aynı şeyi açıklardı.

Muavinin uyarısıyla Slipi durağında indim. Saat ona geliyordu. Bir umutla eve doğru koşar adımlarla yürüdüm. Ana caddeye açılan sokağa yöneldim. Angkasa'nın tarif ettiği gibi benzinlik sağımda, alışveriş merkezi solumda kalmıştı. İlk sağdan saptım. Sabah güneşinin karşıdan ışıl ışıl aydınlattığı sokakta ilerledim. İleride, solda iki katlı bir binanın bahçe kapısı önünde Angkasa sabırsız bir bekleyiş içinde devinip duruyordu. Beni görür görmez, el salladı. İşe geç gitme pahasına beklemişti. Sevinçle ona yöneldim. Birkaç metre mesafeden evin anahtarını bana fırlattı ve geldiğim yönün tersi istikametinde geri geri giderek:
"İyi dinlen. Akşam saat beşte döneceğim. Seni arkadaşımın doğum günü partisine götüreceğim." dedi.
Böylesi soğuk bir karşılamadan içi rahat etmemiş olacak ki geri döndü. Birbirimize sarıldıktan sonra koşar adımlarla uzaklaştı ve köşede gözden kayboldu.

Angkasa'nın yaşadığı yer, altı metrekarelik çıplak bir odadan ibaretti. Tüm eşyalar, büyükçe bir yer yatağı ve banyoya açılan kapının solunda eğik duran ahşap bir elbise dolabından ibaretti.
2. BÖLÜM YORUMDA.

Комментарии

Информация по комментариям в разработке