Tasavvufun Özü Nedir? Tasavvufun Özellikleri ve Ana İlkeleri Nelerdir?

Описание к видео Tasavvufun Özü Nedir? Tasavvufun Özellikleri ve Ana İlkeleri Nelerdir?

Tasavvufun Özü Nedir? Tasavvufun Özellikleri ve Ana İlkeleri Nelerdir?

Tasavvufun özü kalp temizliğidir. Kalp temizliği denince ne anlıyoruz? Bu konu dini hayatımızın temelini oluşturduğu halde, her mümin tarafından aynı hassasiyetle üzerine düşülmüyor. Günümüzde, farz ibadetleri yapıp büyük günahlardan sakınmak “takva” olarak tanıtılır ve bu yeterli görülür.
Aslında büyük günahları terk etmek takvanın birinci basamağıdır; fakat son noktası değildir.

Kalpte bulunan ve kalp ile işlenen manevi günahlardan da arınmadıkça gerçek temizlik gerçekleşmez. Allahu Teala:
“Günahın açığını da gizlisini de terk edin. Çünkü günah işleyenler yaptıklarının cezasını mutlaka çekecekler” buyurarak, her türlü günahtan uzak durulmasını bizlere emretmiştir. (Kaynak: En'am, 120.)

Kur’an, kalbin temizliğine "tezkiye” ismini vermiş ve ebedi kurtuluşu ona bağlamıştır.
(Kaynak: A'lâ, 14-15; Şems, 9-10.)

Hz. Peygamber'in ﷺ temel görevi de tebliğ ve tezkiye olarak belirlenmiştir.
(Kaynak: Al-i İmran, 164; Cuma, 2.)

Tezkiye kalıbı değil kalbi temizlemektir. Bu ise kalbin şirk, küfür, isyan ve gaflet gibi manevi kirlerden arındırılmasıdır. Bu arındırma iman, nur, feyiz, tövbe, istiğfar, gözyaşı ve ibadetlerle olur. Hadisler, güzel ahlakın asıl merkezi olarak kalbi işaret eder. Efendimiz ﷺ, kalbin dini yaşantıdaki yerini şöyle tanıtmıştır:

"İnsan vücudunda öyle bir parça vardır ki, o iyi olduğu zaman bütün bedenin işleri iyi ve güzel olur. O bozulduğu zaman, bütün vücut bozulur. Dikkat edin o parça kalptir. "
(Buhari, İman, 39; Müslim, Masákat, 107; İbnu Mace Fiten, 14)

Bunun için mürşitler, insan eğitiminde ilk hedef olarak kalbi seçerler. Bütün gayretlerini, müridinin kalbinin uyanması ve ihyası için kullanırlar. Bu işi devamlı gündemde tutarlar; gerçekleşmesi için çok fazla zaman ayırırlar.

Üzülerek belirtelim ki, bugün insan kalbinin manevi terbiyesi ihmal edilmiș, gayretler çoğunlukla mideye ve kalıba yöneltilmiştir. Kalp hastalığı denilince manevi değil, maddi kalp hep anlaşıla gelmiştir. Öyle ki kalple işlenen günahlar gizli olduğu için zahirdeki günahlar kadar üzerinde durulmamıştır.

Mesela, adam öldürmek, içki içmek, yalan söylemek büyük günahlardandır. Bir mümin bunlardan sakındığı gibi, kalple işlenen kin, haset, kibir, riya, aşırı dünya sevgisi, kader ve kazaya itiraz, ilahi takdire rızasızlık, gaflet gibi gizli günahlardan sakınmamaktadır.

Halbuki, İbnu Hacer el-Heytemi'nin naklettiği gibi:

"Kalple işlenen günahlar, dış azalarla işlenen günahlardan daha tehlikelidir. Çünkü onlar, sonuçta imani zedeler, ibadetin kabul edilmesin engeller, amellerin sevabını yok eder. Gizli günahların çoğu insanı şirke sürükler, nifaka bulaştırır, dinden bile çıkarır.

Ayrıca kalpte yer eden gizli günahlar, devamlıdır, her zaman insanı tehlikeye sokar. Zahiri günahlar ise böyle değildir."
(Kaynak: Heytemi, ez-Zevacir, 1, 49.)

Bir insan devamlı adam öldüremez, hiç ara vermeden içki içemez. Fakat hasetçi bir insan devamlı haset ateşiyle kavrulur. Kibirli bir insan her işinde kibrini ortaya koyar. Riyakar bir insan, her ne yapsa işlerinde riya kokar.

Aşırı dünya sevgisi, mal hırsı tedavi edilmezse, can çıkana kadar kalbe yara olur. Kalbi saran günahları fark etmek kadar, onları terk etmek de zordur. Bunun için gerçekten ıslah olmuş ve Allah ile huzur bulmuş insan sayısı azdır.

Tasavvufun ana konusu, batinî fıkıhtır. Batınî fıkıh, insanın iç alemini oluşturan kalp, ruh, nefis ve diğer latifelerin tezkiye, terbiye, terakki ve inkişaflarını hedefleyen manevî, nuranî, kalbî bir ilimdir.

Zahirî fıkıh vücudumuzun dış azaları ile yapacağı ibadet ve vazifeleri inceleme konusu yaptığı gibi, batinî fıkıh diyebileceğimiz tasavvuf da kalp ile ilgili ibadet ve ahlakları temel konusu yapmıştır.

Tasavvufun hedefi, kalbin ihsan mertebesine ulaşmasıdır. İhsan, kalbin gafletten uyanması ve manevi kirlerden arınması sonucu yakin haline ulaşır. Yakin, kalbin Cenab-ı Hakk'ı görüyor gibi bir şuur ve hassasiyete sahip olması demektir. Bu hal, her mümin için bir hedeftir.
Zira Resulullah (s.a.v) Efendimizin işaret ettiği gibi din, iman, İslam ve ihsandan oluşmaktadır. (Kaynak: Buhari, İman, 37; Müslim, İman, 1; Ebu Davud, Sünnet, 16; Tirmizi, İman, 4; İbnu Mace, Mukaddime, 9.)

Din imanla başlamakta, ibadetlerle olgunlaşmakta, ihsanla olgunluğa ulaşmaktadır. Tasavvufta, kalbin bu hâle gelmesi üç safhada gerçekleştirilmektedir. Birinci safha manevi kirlerden temizlik, ikincisi yüksek ahlaklarla güzellik, üçüncü ise ilahi huzurda Yüce Allah ile özel beraberliktir.

Bundan sonrası huzur makamıdır. Mürşitler, bu hali "kurbiyyet” olarak tarif ederler ve gerçek manada “sûfi” kelimesini bu sıfatı elde etmiş kamil insan için kullanırlar.
(Kaynak: Sühreverdi, Avarifü'l-Mearif, 18.)

Kur'an'da bu yakınlığa ulaşanlar “mukarrebun” sıfatıyla tanıtılır. İlahi taksime göre onlar, insanlar içinde “Sâbikûn" sinifini oluşturmaktadır. (Kaynak: Bkz: Vakia, 11-12.)

#tasavvuf #tasavvufdersleri #kaynaklarıylatasavvuf

Комментарии

Информация по комментариям в разработке