Sultan Vahdettin Aslında Kimdi? Kaçmadan Önce Ne Mektup Yazdı?

Описание к видео Sultan Vahdettin Aslında Kimdi? Kaçmadan Önce Ne Mektup Yazdı?

Bu topraklarda altı asırdan fazla hüküm süren Osmanlı hanedanının son padişahı. Kimileri vatanı bırakıp arkasına bakmadan kaçtı diyor kimileri ise “son İslam Halifesi, cebinde bir kuruş dahi olmadan vatanından sürgün edildi”

Bugün de bu tartışmalar bitmiş değil. 17 Kasım 1922 tarihinde Sultan Vahdettin kendine ait olan parayı ve mücevherleri alarak Boğaz’da bekleyen İngiliz zırhlısına binip Malta’ya gidiyor. Onun bu gidişinin üzerinden tam 100 yıl geçse de tartışmalar hiç bitmiyor.

Geçtiğimiz günlerde “Sultan Vahdettin haindir” diyen Tunç Soyer hakkında soruşturma başlatıldığı iddiası tüm manşetleri süslemişti.

Ancak bu tartışma yeni değildi.
Bir kesim onu vatansever, bir kesim ise hain ilan etti hep. Bu konuda farklı düşünen tek kişi ise eski Başbakan Bülent Ecevit’ti. Ecevit “Vahdettin hain değildir” demişti.

Hatta Ecevit bunu söyledi diye, Vahdettin’le akraba dediler. Ancak işin aslı şöyleydi: Sultan Vahdettin’in kızı Ulviye Sultan’ın ilk eşi, Tevfik Paşa’nın oğlu İsmail Hakkı Bey’di. Ulviye Sultan ve İsmail Hakkı Bey ayrıldıktan sonra, İsmail Hakkı Bey; Ecevit’in annesi ressam Nazlı Ecevit’in, teyzesi ile evlendi. Yani akrabalık çok çok uzaktan.

Tabii konumuz da bu değil.

Osmanlı Devleti’nin 36. ve son hükümdarı, 3 Temmuz 1918’de Sultan Reşad’ın ölümü üzerine tahtta çıktığında 57 yaşındaydı.
Birinci Dünya Savaşı hâlâ devam ediyordu ve müttefiki Almanya’nın yenileceği belliydi.
Ülkede de kendisi de bir çıkmazın içindeydi.

Hiçbir zaman bir Sultan gibi yetişmemişti. Sıranın bir gün ona geleceğini hiç düşünmemişti. Siyasette tecrübesi çok azdı.

Tahtta çıktığında kendisi de şaşkındı.

“Ben bu makam için hazırlanmadım. Çocukluğumdan beri vücutça rahatsız olduğumdan layıkıyla tahsil edemedim. Yaşım kemale erdi, dünyada bir emelim kalmadı. Biraderle hangimizin evvel gideceğimiz malum olmadığından bu makamı bekleyişte değildim. Fakat takdiri ilahi böyle teveccüh etti, bu ağır vazifeyi deruhte eyledim.
Şaşmış bir haldeyim, bana dua ediniz.”
Çünkü Osmanlı Devleti’nin, Birinci Dünya Savaşı’nın bedelini çok ağır kayıplarla ödeyeceğini biliyordu. İttihatçılara güvenmiyordu. Ama yapacak bir şey de yoktu.
Bir gün cenazesinin ülkesine dahi getirilmeyeceğinden habersiz tahtta çıktı.
Bir padişah gibi yetişmediğinden bazı konularda eksiklikleri vardı. Anadolu’da Kurtuluş Savaşı sürerken çevresinde yetkin devlet adamlarının ve askerlerin bulunmaması onun yanlış kararlar almasına neden oldu.

En başta Damat Ferit Paşa’ya güvenerek büyük bir hata yaptığını çok sonradan anlayacaktı. Kendince İngilizler ve Fransızlarla yakınlaşarak barış için en uygun koşulları yakalamaya çalıştı. Yaptıkları devletini, halkını ve ülkesini kurtarmak için yanlış yoldu.

“Ah Şu Çılgın Türkler” kitabının yazarı Turgut Özakman “Kusurları yeteneklerini aşan bir insan, dönemin gerektirdiği niteliklere sahip olmayan, sıradan ve zayıf bir hükümdardı.” diyecekti.

Peki, sürgünde ölen son Osmanlı Sultanı VI. Mehmet gerçekten vatanını bırakıp kaçtı mı? Yoksa sürgün mü edildi?
Buyurun.

Комментарии

Информация по комментариям в разработке