Şüphe ve vesvesenin insan hayatındaki etkileri nelerdir?

Описание к видео Şüphe ve vesvesenin insan hayatındaki etkileri nelerdir?

Konu:
Yirmi Birinci Sözün İkinci Makamı
Kalbin beş yarasına beş merhemi tazammun eder.
‎بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
‎ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ - وَاَعُوذُبِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ
(“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım. • Onların yanımda bulunmalarından da, yâ Rabbi, Sana sığınırım.” Mü’minûn Sûresi: 97-98.)
Ey maraz-ı vesvese ile müptelâ! Biliyor musun, vesvesen neye benzer? Musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer; ehemmiyet vermezsen söner. Ona büyük nazarıyla baksan büyür; küçük görsen küçülür. Korksan ağırlaşır, hasta eder; havf etmezsen hafif olur, mahfî kalır. Mahiyetini bilmezsen devam eder, yerleşir; mahiyetini bilsen, onu tanısan, gider. Öyle ise, şu musibetli vesvesenin aksâm-ı kesiresinden kesîrü’l-vuku olan yalnız Beş Vechini beyan edeceğim; belki sana ve bana şifa olur. Zira şu vesvese öyle birşeydir ki, cehil onu davet eder, ilim onu tard eder. Tanımazsan gelir, tanısan gider.
BİRİNCİ VECİH – BİRİNCİ YARA
Şeytan, evvelâ şüpheyi kalbe atar. Eğer kalb kabul etmezse, şüpheden şetme döner. Hayale karşı şetme benzer bazı pis hatıraları ve münâfi-i edep çirkin halleri tasvir eder. Kalbe “Eyvah!” dedirtir, ye’se düşürtür. Vesveseli adam zanneder ki, kalbi, Rabbine karşı sû-i edepte bulunuyor. Müthiş bir halecan ve heyecan hisseder. Bundan kurtulmak için huzurdan kaçar, gaflete dalmak ister. Bu yaranın merhemi budur:
Bak, ey biçare vesveseli adam! Telâş etme. Çünkü senin hatırına gelen şetim değil, belki tahayyüldür. Tahayyül-ü küfür, küfür olmadığı gibi; tahayyül-ü şetm dahi şetm değildir. Zira, mantıkça, tahayyül, hüküm değildir. Şetm ise hükümdür.
Hem bununla beraber, o çirkin sözler, senin kalbin sözleri değil. Çünkü, senin kalbin, ondan müteessir ve müteessiftir. Belki, kalbe yakın olan lümme-i şeytânîden geliyor. Vesvesenin zararı, tevehhüm-ü zarardır; yani onu zararlı tevehhüm etmekle, kalben mutazarrır olmaktır. Çünkü, hükümsüz bir tahayyülü hakikat tevehhüm eder. Hem şeytanın işini kendi kalbine mal eder; onun sözünü, ondan zanneder. Zarar anlar, zarara düşer. Zâten şeytanın da istediği odur.
İkinci Vecih
Budur ki: Mânâlar kalbden çıktıkları vakit, sûretlerden çıplak olarak hayale girerler; oradan sûretleri giyerler. Hayal ise, her vakit bir sebep tahtında, bir nevi sûretleri nesc eder. Ehemmiyet verdiği şeyin sûretlerini yol üstünde bırakır; hangi mânâ geçse, ya ona giydirir, ya takar, ya bulaştırır, ya perde eder. Eğer mânâlar, münezzeh ve temiz iseler, sûretler mülevves ve rezil ise, giymek yoktur; fakat, temas var. Vesveseli adam teması, telebbüsle iltibas eder. "Eyvah," der. "Kalbim ne kadar bozulmuş. Bu sefillik, bu hısset-i nefs, beni matrûd eder." Şeytan onun şu damarından çok istifade eder.
Şu yaranın merhemi şudur:
Dinle ey bîçare! Nasıl ki, senin namazın edeb-i nezîhânesinin vesîlesi olan zâhirî taharete, batnının bâtınındaki necâset ona tesir etmez ve bozmaz; öyle de, maânî-i mukaddesenin sûret-i mülevveseye mücâvereti, zarar etmez. Meselâ, sen âyât-ı İlâhiyeyi tefekkür ediyorsun. Birden, bir maraz, ya bir iştihâ, ya bevl gibi bir emr-i müheyyic, şiddetle senin hissine dokunuyor. Elbette senin hayalin, devâ-i illet ve kazâ-i hâcetin levâzımâtını görecek, bakacak; onlara münâsip süflî sûretleri nesc edecek; ve gelen mânâlar ortalarından geçecekler. Geçeceklere ne beis vardır, ne televvüs var ve ne zarar var ve ne hatar var. Yalnız hatar ise, hasr-ı nazardır, zann-ı zarardır.
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat: İstanbul, Şubat 2004, s. 433-436.

Комментарии

Информация по комментариям в разработке