(10) 9.Söz/1, Sh 24 | Namazın muayyen beş vakte tahsîs edilmesindeki maksat ve hikmetler nelerdir?

Описание к видео (10) 9.Söz/1, Sh 24 | Namazın muayyen beş vakte tahsîs edilmesindeki maksat ve hikmetler nelerdir?

Sözler, 9. Söz, sayfa 24, 25 (Hayrat Neşriyat Osmanlıca Orjinal Nüsha)
MEKTUBAT DERSLERİ aşağıdaki linkte.
   / @av.alikurtilemektubatdersleri  
DOKUZUNCU SÖZ

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَ ٭ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِيًّا وَح۪ينَ تُظْهِرُونَ ٭

Ey birader! Benden namazın şu muayyen beş vakte hikmet-i tahsîsini soruyorsun. Pek çok hikmetlerinden yalnız birisine işaret ederiz. Evet, her bir namazın vakti, mühim bir inkılâb başı olduğu gibi; azîm bir tasarruf-u İlâhînin aynası ve o tasarruf içinde ihsânât-ı külliye-i İlâhiyenin birer ma‘kesi olduğundan, Kadîr-i Zülcelâl’e o vakitlerde daha ziyâde tesbîh ve ta‘zîm; ve hadsiz ni‘metlerinin iki vakit ortasında toplanmış yekününe karşı şükür ve hamd demek olan namaza emredilmiştir. Şu ince ve derin ma‘nâyı bir parça fehmetmek için “Beş Nükte’yi” nefsimle beraber dinlemek lâzım.

Birinci Nükte: Namazın ma‘nâsı, Cenâb-ı Hakk’ı tesbîh ve ta‘zîm ve şükürdür. Yani celâline karşı kavlen ve fiilen “Sübhânallâh” deyip takdîs etmek, hem kemâline karşı lafzan ve amelen “Allâhü Ekber” deyip ta‘zîm etmek, hem cemâline karşı kalben ve lisânen ve bedenen “Elhamdülillâh” deyip şükretmektir. Demek tesbîh ve tekbîr ve hamd namazın çekirdekleri hükmündedirler. Ondandır ki, namazın harekât ve ezkârında bu üç şey, her tarafında bulunuyorlar. Hem ondandır ki, namazdan sonra, namazın ma‘nâsını te’kîd ve takviye için şu kelimât-ı mübâreke otuz üç def‘a tekrar edilir. Namazın ma‘nâsı şu mücmel hulâsalarla te’kîd edilir.

İkinci Nükte: İbâdetin ma‘nâsı şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemâl-i rubûbiyetin ve kudret-i Samedâniyenin ve rahmet-i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir. Yani rubûbiyetin saltanatı, nasıl ki ubûdiyeti ve itâati ister. Rubûbiyetin kudsiyeti pâklığı dahi ister ki, abd, kendi kusurunu görüp istiğfâr ile ve Rabbini bütün nekāisten pâk ve müberrâ; ve ehl-i dalâletin efkâr-ı bâtılasından münezzeh ve muallâ; ve kâinâtın bütün kusûrâtından mukaddes ve muarrâ olduğunu tesbîh ile, “Sübhânallâh” ile i‘lân etsin. Hem de rubûbiyetin kemâl-i kudreti dahi ister ki, abd, kendi zaafını ve mahlûkātın aczini görmekle kudret-i Samedâniyenin azamet-i âsârına karşı istihsân ve hayret içinde “Allâhü Ekber” deyip, huzû‘ ile rükûa gidip,

SAYFA 25
ona ilticâ ve tevekkül etsin. Hem rubûbiyetin nihâyetsiz hazîne-i rahmeti de ister ki, abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlûkātın fakr ve ihtiyâcâtını suâl ve duâ lisânıyla izhâr ve Rabbinin ihsân ve in‘âmâtını şükür ve senâ ile ve “Elhamdülillâh” ile i‘lân etsin. Demek namazın ef‘âl ve akvâli bu ma‘nâları tazammun ediyor. Ve bunlar için taraf-ı İlâhîden vaz‘ edilmişler.

Üçüncü Nükte: Nasıl ki insan, şu âlem-i kebîrin bir misâl-i musaggarıdır. Ve Fâtiha-i Şerîf’e, şu Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın bir timsâl-i münevveridir. Namaz dahi bütün ibâdâtın envâını şâmil bir fihriste-i nûrâniyedir. Ve bütün esnâf-ı mahlûkātın elvân-ı ibâdetlerine işaret eden bir harîta-i kudsiyedir.

Dördüncü Nükte: Nasıl ki haftalık bir saatin saniye ve dakika ve saat ve günlerini sayan milleri birbirine bakarlar. Birbirinin misâlidirler ve birbirinin hükmünü alırlar. Öyle de, Cenâb-ı Hakk’ın bir saat-i kübrâsı olan şu âlem-i dünyânın saniyesi hükmünde olan gece ve gündüz deverânı ve dakikaları sayan seneler ve saatleri sayan tabakāt-ı ömr-ü insan ve günleri sayan edvâr-ı ömr-ü âlem birbirine bakarlar. Birbirinin misâlidirler. Ve birbirinin hükmündedirler. Ve birbirini hatırlatırlar.

Meselâ fecir zamanı tulûa kadar, evvel-i bahâr zamanına, hem insanın rahm-i mâdere düştüğü âvânına, hem semâvât ve arzın altı gün hilkatinden birinci gününe benzer ve hatırlatır. Ve onlardaki şuûnât-ı İlâhiyeyi ihtâr eder.

Zuhur zamanı ise, yaz mevsiminin ortasına, hem gençlik kemâline, hem ömr-ü dünyâdaki hilkat-i insan devrine benzer ve işaret eder. Ve onlardaki tecelliyât-ı rahmeti ve füyûzât-ı ni‘meti hatırlatır.

Asır zamanı ise, güz mevsimine, hem ihtiyârlık vaktine, hem âhirzaman Peygamberinin (asm) asr-ı saadetine benzer. Ve onlardaki şuûnât-ı İlâhiyeyi ve in‘âmât-ı Rahmâniyeyi ihtâr eder.

Mağrib zamanı ise, güz mevsiminin âhirinde pek çok mahlûkātın gurûbunu, hem insanın vefatını, hem dünyanın kıyâmet ibtidâsındaki harâbiyetini ihtâr ile tecelliyât-ı Celâliyeyi ifhâm ve beşeri gaflet uykusundan uyandırır, îkāz eder.

İşâ vakti ise, âlem-i zulümât nehâr âleminin bütün âsârını siyah kefeni ile setretmesini, hem kışın beyaz kefeni ile ölmüş yerin yüzünü örtmesini, hem vefat etmiş insanın bakiye-i âsârı dahi vefat edip nisyân perdesi altına girmesini, hem bu dâr-ı imtihân olan dünyanın bütün bütün kapanmasını ihtâr ile Kahhâr-ı Zülcelâl’in celâlli tasarrufâtını i‘lân eder. Gece vakti ise, hem kışı, hem kabri, hem âlem-i berzahı ifhâm ile rûh-u beşer rahmet-i Rahmâna ne derece muhtaç olduğunu insana hatırlatır.

Комментарии

Информация по комментариям в разработке