(45) 23.Söz/1, Sh 103 | 1.Mebhas 1.Nokta | İnsan nur-u iman ile cennete lâyık bir kıymet alır

Описание к видео (45) 23.Söz/1, Sh 103 | 1.Mebhas 1.Nokta | İnsan nur-u iman ile cennete lâyık bir kıymet alır

Şu sözün iki mebhası vardır.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪ٓي اَحْسَنِ تَقْو۪يمٍ ٭ ثُمَّ رَدَدْنَاهُ اَسْفَلَ سَافِل۪ينَ ٭ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ٭

Birinci Mebhas: Îmânın binler mehâsininden yalnız beşini “Beş Nokta” içinde beyân ederiz.

Birinci Nokta: İnsan nûr-u îmân ile a‘lâ-yı illiyyîne çıkar, cennete lâyık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür ile esfel-i sâfilîne düşer, cehenneme ehil olacak bir vaz‘iyete girer. Çünkü îmân, insanı Sâni‘-i Zülcelâl’ine nisbet ediyor. Îmân bir intisâbdır. Öyle ise insan, îmân ile insanda tezâhür eden san‘at-ı İlâhiye ve nukūş-u esmâ-yı Rabbâniye i‘tibâriyle bir kıymet alır. Küfür o nisbeti kat‘eder. O kat‘dan san‘at-ı Rabbâniye gizlenir. Kıymeti dahi yalnız madde i‘tibâriyle olur. Madde ise, hem fâniye, hem zâile, hem muvakkat bir hayat-ı hayvâniye olduğundan kıymeti hiç hükmündedir.

Bu sırrı bir temsîl ile beyân edeceğiz. Meselâ, insanların san‘atları içinde nasıl ki maddenin kıymeti ile san‘atın kıymeti ayrı ayrıdır. Bazen müsâvî, bazen madde daha kıymetdar, bazen oluyor ki, beş kuruşluk demir gibi bir maddede beş liralık bir san‘at bulunuyor. Belki bazen antika olan bir san‘at bir milyon kıymeti aldığı halde, maddesi beş kuruşa da değmiyor. İşte öyle antika bir san‘at antikacıların çarşısına gidilse, hârikapîşe ve pek eski hünerver san‘atkârına nisbet ederek, o san‘atkârı yâd etmek sûretiyle ve o san‘atla teşhîr edilse, bir milyon fiyatla satılır. Eğer kaba demirciler çarşısına gidilse, beş kuruşluk bir demir bahâsına alınabilir.

İşte insan, Cenâb-ı Hakk’ın böyle antika bir san‘atıdır. Ve en nâzik ve nâzenîn bir mu‘cize-i kudretidir ki, insanı bütün esmâsının cilvesine mazhar ve nakışlarına medâr ve kâinâta bir misâl-i musağğar sûretinde yaratmıştır. Eğer nûr-u îmân içine girse, üstündeki bütün ma‘nîdâr nakışlar o ışıkla okunur. O mü’min şuûr ile okur ve o intisâbla okutur. Yani “Sâni‘-i Zülcelâl’in masnûuyum, mahlûkuyum, rahmet ve keremine mazharım” gibi ma‘nâlarla insandaki san‘at-ı Rabbâniye tezâhür eder.

SAYFA 104
Demek Sâni‘ine intisâbdan ibâret olan îmân, insandaki bütün âsâr-ı san‘atı izhâr eder. İnsanın kıymeti o san‘at-ı Rabbâniyeye göre olur. Ve âyîne-i Samedâniye i‘tibâriyledir. O halde, şu ehemmiyetsiz olan insan, şu i‘tibârla bütün mahlûkāt üstünde bir muhâtab-ı İlâhî ve cennete lâyık bir misâfir-i Rabbânî olur.

Eğer kat‘-ı intisâbdan ibâret olan küfür insanın içine girse, o vakit bütün o ma‘nîdâr nukūş-u esmâ-yı İlâhiye karanlığa düşer, okunmaz. Zîrâ Sâni‘ unutulsa, Sâni‘e müteveccih ma‘nevî cihetler de anlaşılmaz. Âdetâ baş aşağıya düşer. O ma‘nîdâr âlî san‘atların ve ma‘nevî âlî nakışların çoğu gizlenir. Bâkî kalan ve göz ile görülen bir kısmı ise, süflî esbâba ve tabiata ve tesâdüfe verilip nihâyet derecede sukūt eder. Her biri birer parlak elmas iken, birer sönük şişe olurlar. Ehemmiyeti yalnız madde-i hayvâniyeye münhasır kalır. Maddenin gayesi ve meyvesi ise, dediğimiz gibi kısacık bir ömürde hayvanâtın en âcizi ve en muhtacı ve en kederlisi olduğu bir halde, yalnız cüz’îbir hayat geçirmektir. Sonra tefessüh eder gider. İşte küfür böyle mâhiyet-i insaniyeyi yıkar. Elmastan kömüre kalb eder.

Комментарии

Информация по комментариям в разработке