Ah Nice Bir Uyursun - Loudingirra Özdemir & Bill Hyland

Описание к видео Ah Nice Bir Uyursun - Loudingirra Özdemir & Bill Hyland

Upright Bass: Bill Hyland
Erbani: Kaan Kargın


NOTALARIN DÜNYASI

    Chicago'nun kuzey mahallelerinden birinde, Devon caddesi üzerinde çalıp çığırıyorum. Chloe yanımda, günlerdir özenle hazırladığı pankartla oturuyor. Önümüzden geçen kalabalığın içinden insanlar zaman zaman duruyor ve Chloe'ye sorular yöneltiyor. Bazıları tebrik edip geçiyor, bazıları ise uzun uzun diyaloglara giriyor. Bunlardan biri, tok sesiyle heyecanlı heyecanlı Chloe’ye bir şeyler anlatan bir adam. Özgüveni yüksek, beyaz bir Amerikalı. Türkü bitince ben de konuşulanlara katılıyorum. Bunun üzerine Chloe ile arasında geçen ve çalıp çığırırken bir kısmına kulak misafiri olduğum konuşmaları hızlıca benimle paylaşıyor. Kırk yıl önce bass gitarist olarak başladığı profesyonel müzik kariyerine daha sonraları upright bass ile devam etmiş.

    "Harikasınız, hava soğuk olmasa, sizi daha fazla dinlemek isterdim."

    Teşekkür ediyorum.

    "Nerede kalıyorsunuz?" diye soruyor.
   
     "Arabada." diye cevaplıyorum, Chloe’nin duraksamasını fırsat bilerek.

    "Arabadan daha iyi bir seçenek var." diye gülüyor.

    Yüzüne sevimli ve çocuksu bir ifade katan hafif çıkık ve çarpık üst dişleri görülüyor. Cebinden bir kart çıkarıp:

    "Bende kalabilirsiniz." diyor.

    Kartı Chloe’ye uzatırken:

    "Caddenin aşağısında oturuyorum." diyor.

     Teşekkür edip:

    "Biz biraz daha burada müzik yapacağız, erken bitirip bir yere gitmezsek, geleceğimizi önceden haber etmek için seni arayacağız." diyoruz.

    Oysa ikimiz de gideceğimizden emindik, çünkü çoktan sonbahar gelmişti ve geceleri arabada üşüyorduk, fakat adamın davetini hemen kabul etmeyerek ağırbaşlı davranmak istiyorduk.

    Çalıp çığırmaya son verip adamın evine doğru yola koyuluyoruz. Omuzlarımda şehir ışıklarının kirlettiği göğün ağırlığını hissediyorum, yürüyoruz, hayatın belki de bize bir daha yürüme fırsatı vermeyeceği bu caddenin kaldırımında, soluk gölgelerimiz sürükleniyor. Zangır zangır titriyorum. Bunun sorumlusu saatlerdir hareketsizce çalıp çığırırken kemiklerime kadar sinsice işleyen sonbahar soğuğuydu, ama içi bozuk parayla dolu plastik kutunun varlığını elimde hissettikçe, içimde rahatlatıcı bir duygu uyanıyor. Kutunun içinde, bugün ve belki de yarın karnımızı doyuracak kadar para olmalı; ama bundan emin olmak için bir an önce paraları saymam gerektiğini düşünüyorum. Ardından bu düşünceden vazgeçiyorum, çünkü her ne kadar bu ülkede karşı karşıya kaldığım realite; mistik ve otantik bir yolcu olmayı neredeyse imkansız hale getirmiş olsa da en azından şimdide kalmayı hala başarabilir ve şu iğrenç "yarın ne olacak" kaygısını içimden söküp atabilirdim. Bir an Chloe’nin bakışlarını üzerimde yakalıyorum, gözlerinde sevgi ve şefkat parıltıları var. Yanaşıp elimi tutuyor, o da soğuktan titriyor ama eli o kadar yumuşak ki, yüreğini elimde tuttuğumu zannediyorum. Konuşmadan yürümeye devam ediyoruz. Tanrı, bu denli kırılgan iki bünyeyi böylesi bir yolculuğa mahkum etmekle büyük bir risk almıştı.

    Adam, çalıp çığırdığım caddenin aşağısında, eski ama bakımlı, üç katlı bir apartmanın üçüncü katında oturuyordu. Halı kaplı merdivenleri çıkıyoruz. Kapıda bizi görür görmez sıcak bir karşılamayla içeri buyur ediyor. Küçük bir antreden salona giriyoruz. Salonun tam ortasındaki iki kişilik bir koltukla şömine arasında yatan bir upright bass gözüme çarpıyor ilkin. Tahta döşemeyle aynı renk olan bu dev enstrüman, salonla adeta içsel bir bağ kurmuş gibiydi. Ortadaki koltuğa yandan bakan, sol duvara bitişik ikinci bir koltuk ve onların ortasında sayılabilecek uzun, kahverengi ahşap bir sehpa var. Koltukların arkasında, solda bir yan sehpa ve üzerindeki çerçeveli gençlik fotoğraflarını aydınlatan sarı bir abajur var. En arkada sağda ise, rüzgarda yapraklarının hışırdadığı birkaç yaşlı ve iri ağacın bulunduğu küçük bir kavşağa açılan pencere var. Pencerenin pervazında boş bira şişeleri ve bir arkadaşının Türkiye'ye yapmış olduğu turistik ziyarette kendisi için hediye olarak satın aldığı geleneksel bir lamba var. Yıllardır bakışan yüzler kadar birbirlerine aşina olan tüm bu eşyalar, dolu dolu bir geçmişi ve yaşanmışlığı çağrıştırıyor.

YAZININ DEVAMI YORUMDA.

   

Комментарии

Информация по комментариям в разработке