Sogucakköyü Üzüm Baglari

Описание к видео Sogucakköyü Üzüm Baglari

#üzüm #köylerimiz #elbistan

Üzüm baglarimiz.
Geleceği, ancak hayal edebiliriz. Hayallerimizin mutlaka gerçekleşeceğine dair bir kural da yok. Çoğunlukla hayal olarak kalırlar. Ama geçmiş öylemi, yaşanmışlığı var. Hatırladıkça tekrar tekrar (hatta aynı tazelikte) yaşarız. Bu nedenle anılar zihnimizin en değerli hazinelerindendir. Bilirsiniz, bir söz vardır "güzellikler paylaşıldıkça artar" derler. Bu yazıda çocuklukta (elbette köyde) yaşanılan tatlı anılardan söz etmek istiyorum. Umarım okuyanları sıkmam. En eski anılarimiz, bağ bozumuna ait. Seksenli yılların başları 7 8 yaşlarındayım. Çevremdeki büyüklerin yüzlerine baktığımda tatlı bir telaşla başarmanın mutluluğunu görür ve pek anlam veremezdim. Zamanla taşlar siz istemeseniz bile yerine oturuyor; anlıyorsunuz. Neyse, yine anılara dönelim. Simdiki nesiller belki inanmayacak ama gerçek. Bağ bozumu bir kaç hafta sürerdi. Benim en büyük zevkim, üzüm bağlarına gidişte at, katir, esek lerin, üzerindeki boş üzüm sandiklari, baglarin girisinde, Çubuklar arasından etrafa, yeniden keşfediyormuşçasına, bakmak bana anlatılamaz bir keyif verirdi.
Kış gecelerinde anlatılan masallardaki dünyada bulurdum kendimi. Elbette ki masalın kahramanı da ben olurdum. Bu duygular içerisinde üzüm bağına hiç varılmasın isterdim. İstemesine isterimde yine de bir Üzüm bağında dolaşmanın da keyfi bir başka olurdu. Her farklı üzümden tadar ve isimlerini öğrenmeye çalışırdım. Bende en fazla etkisi olan "Azozi, ve kabarcik" cinsleri olmuş ki isimlerini hiç unutmadım. Kabarcik, sofralık, ve pekmezlikti, azozi kurutmaliktir. Biçak ile salkımların kesilmesini seyretmeye bayılırdım. Bazı salkımlar çok rahat bir kilo gelirdi. Birde üzüm bağındaki sonbahar rüzgârının ıslığını dinlediğimi hiç unutamam. Üzümler toplanır ve köye dönülürdü. Aynı gün ben tekrar bağa gitmezdim. Şıraknala da üzümlerin ayaklarla çiğnenmesini ön yalağa dolan şıranın maşrapayla kazanlara aktarılışını seyretmenin de ayrı bir heyecanı vardı. Sanki yeni bir şey icat ediliyordu ve bunu çogumuz yasamistir. Arkasından "çaraş kaynatma" faslı başlardı. Şıranın içerisine Çırpılık tan kazılan beyaz toprak karıştırılır ve çaraş kaynatılırdı. Ak toprağın niye konulduğunu sorar ama verilen cevabı da bir türlü anlayamazdım. Belki de bana anlatanlarda bilmiyorlardı. Bende bir tesadüfle çok sonra öğrendim. Ak toprağın içerisinde kil, kireç taşı, v.b. bulunabiliyor. Şıranın asitliğini alarak ekşiliği yok ederek kaliteyi arttırıyor. Bazı yerlerde pekmez yapımında ak toprak kullanılmıyor.
Eh, kaldığımız yerden devam edelim. Çaraş kaynadıktan sonra pekmez dinlenmeye bırakılırdı. Aktoprak dibe çökerdi. Üstten pekmez alınırdı. Sonra toprak çaraştan bir torbanın içerisine aktarılırdı. Bu torba bir nevi preslenerek(üzerine taş konularak) Elbette pekmezden birçok ürün de elde edilirdi.
En çok aklımda kalan Kesme dir. Nişasta ile pekmez kaynatılarak yapılırdı. Tepsilere 2-3 cm. kalınlığında dökülür soğumaya bırakılırdı. Pastik, cevizli sucuk lar yapilirken, Bizde hayranlıkla ağzımızın suyu akarak seyrederdik. Soğuduktan sonra dilimler halinde kesilir "lokum gibi" olurdu, kis aylarinda anne lerimiz nenelerimiz yada komsu teyzelerimiz arada bir bizlere ikram ederlerdi...

Sogucak TV

Комментарии

Информация по комментариям в разработке