(5) 1.Mektup 4.Sual | Dünya sevgisi ahiret sevgisine nasıl döner?

Описание к видео (5) 1.Mektup 4.Sual | Dünya sevgisi ahiret sevgisine nasıl döner?

   / @risale-inurderslerialikurt  
5 Mektubat 1. Kısım 1. Mektup 4. Sual Sayfa 6-7. ( Hayrat Neşriyat Osmanlıca orijinal nüsha)

MECAZİ ŞEYLERE OLAN AŞK, HAKİKİ AŞKA İNKLAB EDEBİLİR Mİ ?
DÜNYA AŞKI.
AŞK-I MECAZİ

AYRICA

Cehennem-i Kübra, Cehennem-i Suğra Ve Dünya Av. Ali KURT (4)
   • (4) 1.Mektup 3.Sual/2 | Cehennem-i su...  

ÖLÜM bir nimet midir? Av. Ali KURT (2)
   • (2) 1.Mektup 2.Sual | Ölüm de hayat g...  

Dördüncü Suâl: Mahbûblara olan aşk-ı mecâzî aşk-ı hakîkîye inkılâb ettiği gibi; acaba ekser nâsda bulunan, dünyaya karşı olan aşk-ı mecâzî dahi bir aşk-ı hakîkîye inkılâb edebilir mi? Elcevab: Evet, dünyanın fânî yüzüne karşı olan aşk-ı mecâzî, eğer o âşık o yüzün üstündeki zevâl ve fenâ çirkinliğini görüp ondan yüzünü çevirse, bâkî bir mahbûb arasa, dünyanın pek güzel ve âyîne-i esmâ-yı İlâhiye ve mezraa-i âhiret olan iki diğer yüzüne bakmaya muvaffak olursa, o gayr-i meşrû‘ mecâzî aşk, o vakit aşk-ı hakîkîye inkılâba yüz tutar. Fakat bir şart ile ki, kendinin zâil ve hayatıyla bağlı kararsız dünyasını, hâricî dünyaya iltibâs etmemektir. Eğer ehl-i dalâlet ve gaflet gibi, kendini unutup, âfâkUfuklara dalıp, umûmî dünyayı hususî dünyası zannedip ona âşık olsa, tabiat bataklığına düşer, boğulur. Meğer ki hârika olarak bir dest-i inâyet onu kurtarsın. Şu hakîkati tenvîr için şu temsîle bak.

Meselâ, şu güzel ziynetli odanın dört duvarında dördümüze âit dört endâm aynası bulunsa, o vakit beş oda olur. Biri hakîkî ve umûmî, dördü misâlî ve hususî. Her birimiz kendi aynamız vâsıtasıyla hususî odamızın şeklini, hey’etini, rengini değiştirebiliriz. Kırmızı boya vursak kırmızı, yeşil boyasak yeşil gösterir. Ve hâkezâ, aynada tasarrufla çok vaz‘iyetler verebiliriz. Çirkinleştirir, güzelleştirir, çok şekillere koyabiliriz. Fakat hâricî ve umûmî odayı ise, kolaylıkla tasarruf ve tağyîr edemeyiz. Hususî oda ile umûmî oda, hakîkatte birbirinin aynı iken, ahkâmda ayrıdırlar. Sen bir parmak ile odanı harâb edebilirsin. Ötekinin bir taşını bile kımıldatamazsın.

İşte dünya, süslü bir menzildir. Her birimizin hayatı, bir en­dâm aynasıdır. Şu dünyadan her birimize birer dünya var. Birer âlemimiz var. Fakat direği, merkezi, kapısı hayatımızdır. Belki o hususî dünyamız ve âlemimiz bir sahîfedir. Hayatımız bir kalem. Onunla sahîfe-i a‘mâlimize geçecek çok şeyler yazılıyor. Eğer dünyamızı sevdik ise, sonra gördük ki, dünyamız hayatımız üstünde bina edildiği için hayatımız gibi zâil, fânî, kararsızdır. Hissedip bildik. Ona âit muhabbetimiz, o hususî dünyamız ayna olduğu ve temsîl ettiği güzel nukūş-u esmâ-yı İlâhiyeye muhabbetimize döner. Ondan cilve-i esmâya intikāl eder. Hem o hususî dünyamız, âhiret ve cennetin muvakkat bir fidanlığı olduğunu derk edip, ona karşı şedîd hırs ve taleb ve muhabbet gibi hissiyâtımızı onun neticesi ve semeresi ve sünbülü olan uhrevî fevâidine çevirsek, o vakit o mecâzî aşk, hakîkî aşka inkılâb eder. Yoksa نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسٰيهُمْ اَنْفُسَهُمْ اُولٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ sırrına mazhar olup, nefsini unutup, hayatın zevâlini düşün­meyerek, hususî kararsız dünyasını aynı umûmî dünya gibi sâbit bilip, kendini lâyemût farz ederek dünyaya saplansa, şedîd hissiyât ile ona sarılsa, onda boğulur gider. O muhabbet onun için hadsiz belâ ve azabdır. Çünki o muhab­betten yetîmâne bir şefkat, me’yûsâne bir rikkat tevellüd eder. Bütün zîhayatlara acır. Hatta güzel ve zevâle ma‘rûz bütün mahlûkāta bir rikkatAcıma ve bir firkat hisseder. Elinden bir şey gelmez. Ye’s-i mutlak içinde elem çeker. Fakat gafletten kurtulan evvelki adam, o şedîd şefkatin elemine karşı ulvî bir tiryâk bulur ki, acıdığı bütün zîhayatların mevt ve zevâlinde, bir Zât-ı Bâkî’nin bâkî esmâsının dâimî cilvelerini temsîl eden âyîne-i ervâhları bâkî görür. Şefkati bir sürûra inkılâb eder. Hem zevâl ve fenâya ma‘rûz bütün güzel mahlûkātın arkasında bir cemâl-i münezzeh ve hüsn-ü mukaddes ihsâs eden bir nakış ve tahsîn ve san‘at ve tezyîn ve ihsân ve tenvîr-i dâimîyi görür. O zevâl ve fenâyı, tezyîd-i hüsün ve tecdîd-i lezzet ve teşhîr-i san‘at için bir tazelendirmek şeklinde görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyâdeleştirir. اَلْبَاق۪ي هُوَ الْبَاق۪يSaid

Комментарии

Информация по комментариям в разработке