Sözler, 5. Söz, sayfa 9, 10, 11 (Hayrat Neşriyat Osmanlıca Orjinal Nüsha)
MEKTUBAT DERSLERİ aşağıdaki linkte.
/ @av.alikurtilemektubatdersleri
BEŞİNCİ SÖZ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَالَّذ۪ينَ هُمْ مُحْسِنُونَ
Namaz kılmak ve büyük günahları işlememek, ne derece hakîkî bir vazîfe-i insaniyet; ve ne kadar fıtrî münâsib bir netice-i hilkat-i beşeriye olduğunu görmek istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle.
Seferberlikte bir taburda biri muallem vazîfeperver; diğeri acemi, nefisperver iki asker beraber bulunuyordu. Vazîfeperver nefer ta‘lîme ve cihada dikkat eder, erzâk ve ta‘yînâtını hiç düşünmezdi. Çünkü anlamış ki; onu beslemek ve cihâzâtını vermek, hasta olsa tedâvi etmek, hatta indelhâce lokmayı ağzına koymaya kadar, devletin vazîfesidir. Ve onun asıl vazîfesi ta‘lîm ve cihaddır. Fakat bazı erzâk ve cihâzât işlerinde işler. Kazan kaynatır. Karavanayı yıkar, getirir. Ona sorulsa: “Ne yapıyorsun?” “Devletin angaryasını çekiyorum” der. Demiyor: “Nafakam için çalışıyorum.” Diğer şikemperver ve acemi nefer ise, ta‘lîme ve harbe dikkat etmezdi. “O devlet işidir. Bana ne!” derdi. Dâim nafakasını düşünüp onun peşine dolaşır, taburu terk eder, çarşıya gider, alışveriş ederdi. Bir gün muallem arkadaşı ona dedi: “Birader asıl vazîfen ta‘lîm ve muhârebedir. Sen, onun için buraya getirilmişsin. Padişaha i‘timâd et. O seni aç bırakmaz. O onun vazîfesidir. Hem sen âciz ve fakirsin. Her yerde kendini beslettiremezsin. Hem mücâhede ve seferberlik zamanıdır. Hem sana
SAYFA 10
‘Âsîdir’ der. Cezâ verirler. Evet, iki vazîfe pîşimizde görünüyor. Biri padişahın vazîfesidir. Bazen biz onun angaryasını çekeriz ki, bizi beslemektir. Diğeri bizim vazîfemizdir. Padişah bize teshîlât ile yardım eder ki, ta‘lîm ve harbdir.” Acaba o serseri nefer o mücâhid mualleme kulak vermezse, ne kadar tehlikede kalır, anlarsın!
İşte ey tenbel nefsim! O dalgalı meydân-ı harb, bu dağdağalı dünya hayatıdır. O taburlara taksîm edilen ordu ise, cem‘iyet-i beşeriyedir. Ve o tabur ise, şu asrın cemâat-i İslâmiyesidir. O iki nefer ise, biri; ferâiz-i dîniyesini bilen ve işleyen; ve kebâiri terk ve günahları işlememek için nefis ve şeytanla mücâhede eden müttakî müslümandır. Diğeri, Rezzâk-ı Hakîkî’yi ithâm etmek derecesinde derd-i maîşete dalıp ferâizi terk; ve maîşet yolunda rast gelen günahları işleyen fâsık-ı hâsirdir. Ve o ta‘lîm ve ta‘lîmât ise, başta namaz ibâdettir. Ve o harb ise nefis ve hevâ, cin ve ins şeytanlara karşı mücâhede edip günahlardan ve ahlâk-ı rezîleden kalb ve ruhunu helâket-i ebediyeden kurtarmaktır. Ve o iki vazîfe ise, birisi hayatı verip beslemektir. Diğeri hayatı verene ve besleyene perestiş edip yalvarmaktır. Ona tevekkül edip emniyet etmektir.
Evet, en parlak bir mu‘cize-i san‘at-ı Samedâniye ve bir hârika-i hikmet-i Rabbâniye olan hayatı kim vermiş, yapmış ise, rızıkla o hayatı besleyen ve idâme eden de odur. Ondan başka olmaz. Delil mi istersin? En zayıf, en abdâl hayvan en iyi beslenir. -Meyve kurtları ve balıklar gibi. - En âciz, en nâzik mahlûk en iyi rızkı o yer. -Çocuklar ve yavrular gibi. - Evet, vâsıta-i rızk-ı helâl, iktidar ve ihtiyâr ile olmadığını; belki acz ve zaaf ile olduğunu anlamak için balıklar ile tilkileri, yavrular ile canavarları, ağaçlar ile hayvanları muvâzene etmek kâfîdir. Demek derd-i maîşet için namazını terk eden, o nefere benzer ki, ta‘lîmi ve siperini bırakıp çarşıda dilencilik eder. Fakat namazını kıldıktan sonra, Cenâb-ı Rezzâk-ı Kerîm’in matbaha-i rahmetinden ta‘yînâtını aramak, başkalara bâr olmamak için bizzât gitmek, güzeldir, merdliktir. O dahi bir ibâdettir. Hem insan ibâdet için halk olunduğunu, fıtratı ve cihâzât-ı ma‘neviyesi gösteriyor. Zîrâ hayat-ı dünyeviyesine lâzım olan amel ve iktidar cihetinde, en ednâ bir serçe kuşuna yetişmez. Fakat hayat-ı ma‘neviye ve uhreviyesine
SAYFA 11
lâzım olan ilim ve iftikār ile tazarru‘ ve ibâdet cihetinde, hayvanâtın sultanı ve kumandanı hükmündedir. Demek ey nefsim! Eğer hayat-ı dünyeviyeyi gaye-i maksad yapsan ve ona dâim çalışsan, en ednâ bir serçe kuşunun bir neferi hükmünde olursun. Eğer hayat-ı uhreviyeyi gaye-i maksad yapsan ve şu hayatı dahi ona vesîle ve mezraa etsen ve ona göre çalışsan, o vakit hayvanâtın büyük bir kumandanı hükmünde ve şu dünyada Cenâb-ı Hakk’ın nazlı ve niyâzdâr bir abdi, mükerrem ve muhterem bir misafiri olursun. İşte sana iki yol. İstediğini intihâb edebilirsin. Hidâyet ve tevfîki Erhamürrâhimîn’den iste.
Информация по комментариям в разработке