Hamnet - Maggie O’Farrell // konuk Ahmet Sami Özbudak // Ben Okurum

Описание к видео Hamnet - Maggie O’Farrell // konuk Ahmet Sami Özbudak // Ben Okurum

Bazı özel anlar, güzel ya da tatsız rastlantılar hayatımızı nasıl değiştirir, biz daha farkında olmadan dizginleri ele alır, zamanını kollar ve bir anda çarkları nasıl da ters yöne çevirmeye başlar. İşte öyle bir an, işte öyle bir gün… Romanın daha ilk satırlardan itibaren bir çocuğun yalnız ve çaresiz kalışını derinden hissederek giriyoruz Maggie O’Farrell’in kurduğu bu hüzünlü dünyaya. O ana, o güne tanıklık ederek başlıyoruz Hamnet adlı hikâyeyi dinlemeye. Her ne kadar romanın başlığı Hamnet olsa da, okuduğumuz onun hikâyesi değil aslında. Elbette rolü büyük bu büyülü sahnede ama bu daha çok geride kalanın, annenin başrole çıktığı bir roman. Bir annenin yas hikâyesi bu. Söylemekte sakınca yok çünkü zaten daha ilk satırlardan ölümün yaklaştığını hemen anlıyor insan, tanıtımları okumamışsa bile. Baksanıza, size okuduğum satırlarda bile dedenin atölyesinde asılı hayvan derilerinden tutun da, çaresiz çocuğun yardım arayışına kadar her sözcük bize kötü bir şeyler olacağını fısıldıyor. En sonunda da “hayat boyu annenin merkezinde kalacak” dediğinde, tanıklık ettiğimiz dakikaların bir trajediyi hazırladığı gün gibi ortaya çıkıyor. Maggie O'Farrell zaten bunu hep yapıyor. Atmosferini öyle net kuruyor ki, duygularınızın yanılma ihtimali kalmıyor. Çünkü o tıpkı romanının ana karakteri Agnes gibi özel güçleri olan bir kadın. Agnes insanları şifalandırıyor, onların geleceğini sezinliyor, hayvanların dilinden konuşuyor, doğayla dostluk kuruyor; Maggie ise kelimelerle büyü yapıyor bize. Onları gizli bir ahenkle bir araya getirerek, kurduğu dünyanın içine hızla çekiyor, duygularımızı ayağa kaldırıp, sonra yeniden yavaşça sakinleştiriyor bizi. Sahneden sahneye geçerken, yası aşkla, aşkı yaratma gücüyle, yalnızlığı ailenin dertli varlığıyla birleştirip insan olmanın tüm dehlizlerinde dolaştırıyor.
Evet, övmelere doyamadığım bir roman, Hamnet var "Ben Okurum"un bu bölümünde. Ve tabii övmelere doyamadığım bir yazar, Maggie O’Farrell. Ama böyle monolog halinde sürdürmeyeceğim podcastimizi merak etmeyin. Son yıllarda tiyatro dünyasında çok severek, merak ederek izlediğim bir yönetmen ve oyun yazarı arkadaşımı çağırdım bu kez stüdyoya. En son geçtiğimiz yıl Afife Jale Tiyatro Ödüllerinde Cevat Fehmi Başkut ödülünü ikinci kez alarak, başarılarına bir yenisini kattı. Son ödülü aynı zamanda yönettiği, Fehmi Karaaslan’ın canlandırdığı "Gomidas" adlı oyunla aldı. Bu arada, izlemediyseniz, muhakkak gidin derim. Neyse efendim, yine övmelere doyamadığım Ahmet Sami Özbudak ile konuşuyoruz Hamnet’i. Onunla konuşmak istedim çünkü romanın bir yönetmenin ve oyun yazarının gözünde nasıl canlanacağını merak ettim. Eh tiyatroyla ilgili bir roman sayılır. Ve Londra’da Royal Shakespeare Company tarafından sahneye de uyarlandı. Biliyorsunuz, farklı bakış açılarını mikrofona taşımak ben okurum için vazgeçilmez bir alışkanlık. Aaa bu arada söylemedim değil mi, Hamnet’in babası, Agnes’in kocası da şu ünlü yazar William Shakespeare. Her ne kadar romanda adlı adınca anılmasa da, eh o da önemli bir karakter bizim bu yaslı sahnemizde.

“Bir askıdan sarkan deriler var. Hamnet bu konuda bir geyiğin pas rengi benekli postunu, incecik ve esnek bir oğlak derisini, küçük sincap derilerini, sert kıllı kaba domuz derisini tanıyacak kadar bilgili. Hamnet yaklaşırken, deriler içlerinde birazcık, en fazla geldiğini duyabilecek kadar, bir parça hayat kalmış gibi, asılı durdukları yerde kıpırdanarak hışırdıyorlar. Hamnet parmağını uzatıp bir keçi postuna dokunuyor. Sıcak günlerde yüzdüğü nehirde bacaklarına değen yosunlar gibi, inanılmaz derecede yumuşacık. Bacakları açılmış, gerilmiş, uçan bir kuş ya da gulyabani misali, hafifçe ileri geri sallanıyor.
Hamnet dönüp iş tezgahındaki iki oturağı inceliyor; dedesinin poposuyla aşındırdığı deri kaplı olanı ve çırak Ned’in oturduğu sert ahşap tabureyi. Tezgahın üzerindeki kancalardan sarkan aletleri görüyor. Hangilerinin kesmek, hangilerinin germek, hangilerinin sabitleyip dikmek için olduğunu ayırt edebiliyor. Eldiven kalıplarından kadınlar için kullanılan daha dar olanın yanlış yerde durduğunu, Ned’in başını öne eğip kamburunu çıkararak tedirgin, marifetli parmaklarıyla üstünde çalıştığı tezgahta bırakılmış olduğunu görüyor. Dedesinin çocukcağıza, en iyi ihtimalle bağırmak için en ufak şeyi bahane edebileceğini bilen Hamnet, eldiven kalıbını alıp ılık ahşabı elinde şöyle bir tartarak kancasına takıyor.
Tam iplik bağlarının ve düğme kutularının durduğu çekmeceyi gıcırdayacağını bildiği için dikkatlice, özenle açacakken, bir ses, hafif bir kıpırdanma ya da sürtünme sesi geliyor kulağına.”

#denizyücebaşarır #benokurum #hamnet #maggieofarrel #ahmetsamiözbudak #domingokitap

Комментарии

Информация по комментариям в разработке