/ sozlerdersi
EY BİRADER! Benden, namazın şu muayyen beş vakte hikmet-i tahsisini soruyorsun. Pek çok hikmetlerinden yalnız birisine işaret ederiz.
1:00 Aslında bu tür meseleler, taabbûdî (kulluğa ait) meseleler. “Yap” denildiği için yapılır. (Hikmetini bilmek şart değil)
“Ubudiyet, emr-i İlâhîye ve rıza-yı İlâhîye bakar. Ubudiyetin dâîsi emr-i İlâhî ve neticesi rıza-yı Haktır.” (17. Lem’a)
Fakat bizim bileceğimiz veya bilemeyeceğimiz pek çok hikmeti var.
Pek çok hikmetlerinden yalnız birisine işaret ederiz. Evet, herbir namazın vakti, mühim bir inkılâp başı olduğu gibi, (…)
2:42 Sanki burada Üstad altı vakit namazı anlatıyor. Teheccüt vaktinin hikmetlerini de anlatacak. Siddet-i eyyam (altı gün) esprisine bağlı olarak anlattığını söyleyebiliriz.
5:00 Dokuzuncu Söz’de insan, varlık, zaman ve namaz arasında bir korelasyon (ilişki) olduğundan bahsediliyor.
Namaz dahi, bütün ibâdâtın envaını şamil bir fihriste-i nuraniyedir (Üçüncü Nükte’den)
8:55 Namazda bütün ibadetler var (oruç vs.). Ayrıca kâinattaki (varlıktaki) bütün ibadetlerin fihristesi var.
Namazın mânâsı, Cenâb-ı Hakkı tesbih ve tâzim ve şükürdür.
10:16 Cenâb-ı Hakk’ın bizden istediği üç şey: zikir*, fikir**, şükür***dür (Birinci Söz).
“Namazın mânâsı, Cenâb-ı Hakkı tesbih* ve tâzim** ve şükür***dür. Yani,
· celâl*ine karşı kavlen ve fiilen Sübhânallah* deyip takdis etmek;
· hem, kemâl*ine karşı lâfzen ve amelen Allahu ekber* deyip tâzim etmek;
· hem, cemâl**ine karşı kalben ve lisanen ve bedenen Elhamdülillâh** deyip şükretmektir.”
(Yıldız sayısı aynı olan kelimeler birbirleri ile irtibatlıdır.)
12:25 “Elhamdülillah” derken cemâline, “Allahu ekber” derken kemâline, “Sübhânallah” derken celâline yönelik bir biliş ve ifadede bulunmuş oluyoruz.
12:42 Bu ifadelerin bir de etvârı (tavırları) var. Secdeye gittiğinde “Sübhânallah” demesen de secden makbuldür. (Çünkü tavırlarınla bunu söylemiş oluyorsun.)
16:00 Lisan ayrı bir şey, kavl ayrı bir şey, lafız ayrı bir şey. Susmak veya mimikler de bir lisandır. “Ah!” “Oh!” gibi sesler de bir kavildir. Lafız ayrı bir şey, onda sözdizilimi var. Daha evveli tutan, lisandır. Lisandan kavle, kavilden lafza geçiyor.
Ondandır ki, namazdan sonra, namazın mânâsını tekid ve takviye için, şu kelimât-ı mübareke, otuz üç defa tekrar edilir;
18:27 “Kardeşlerimizden birisinin namaz tesbihatında tekâsül göstermesine binaen dedim:
Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediyedir (aleyhissalatü vesselam) ve Velâyet-i Ahmediyenin (aleyhissalatü vesselam) evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür. Sonra, bu kelimenin hakikati böyle inkişaf etti:
Nasıl ki, risalete inkılâp eden velâyet-i Ahmediye (aleyhissalatü vesselam) bütün velâyetlerin fevkindedir. Öyle de, o velâyetin tarikatı ve o velâyet-i kübranın evrad-ı mahsusası olan namazın akabindeki tesbihat, o derece sair tarikatların ve evradların fevkindedir.” (K.L.)
(…) abd, kendi kusurunu görüp, istiğfar ile ve Rabbini bütün nekaisten pak ve müberra (…)
23:10 İnsanın kusuru, aczi, fakrı aynanın karanlık yüzünü oluşturarak; aynanın diğer yüzünde Cenâb-ı Hakk’ın kemâl, kudret ve rahmetinin parlamasına vesile olmuştur.
23:45 İstiğfar ettiğin zaman, Cenâb-ı Hakk’ın kemâli senin noksaniyet aynanda parlamış olur. Sen günahlarına istiğfar etmekle:
“Yâ Rabbi! Ben noksanım. Benden talep ettiğin şeyleri yerine getiremiyorum. Beni kemâle müteveccih yarattın; fakat benden hep noksanlıklar, seyyieler hasıl oluyor. Yâ Rabbi, beni affet.”
رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلًاۚ سُبْحَانَكَ
“Rabbimiz! (Sen) bunları boş yere yaratmadın. Sen kusurdan münezzehsin.” (Âl-i İmran (3) 191. Ayet)
“Yâ Rabbî! Sen beni bâtıl şeyler ile oyalanmak için yaratmadın. Ateşe atmak için de yaratmadın.
Bizi ateş azabından koru.”
demiş oluyorsun.
(…) abd, kendi zaafını ve mahlûkatın aczini görmekle, kudret-i Samedâniyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde Allahu ekber deyip (…)
25:52 İnsan kendi aczinden mahlukatın aczine intikal edecek. Ben aciz olduğum gibi bütün varlık aciz. Nisbî (görece) bir acz değil; aslında bende kudret adına bir şey yok. Sadece Cenâb-ı Allah’a ait kudretin cilvesi var. Yani bir kablo gibiyim, bende enerji akıyor.
Bende hayat yok. Hayy O’dur. Bende hayat akış halinde cilveleniyor. Böyle bakıp kendi zaaf ve aczini doğru anladığın zaman, bütün varlığın da böyle olduğunu anlıyorsun. Her biri alma potansiyelleri farklı olan birer alıcı hükmünde. O potansiyeli de Cenâb-ı Allah takdir etmiş.
(…) abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlûkatın fakr ve ihtiyâcâtını (…)
28:36 Yine enfüste gördüğün şeyi âfâkta (kâinatta) delillendiriyorsun. Ben fakir olduğum gibi, bütün varlık fakir.
30:08 En büyük ihtiyaç, var olmak ve varlıkta devam etmek. Mesela ölüm döşeğindesin. Diyebilir misin, “benim ev-araba almaya ihtiyacım var”?
31:20 İnsanın tek, temel bir ihtiyacı var, varlık. Aslında bütün ihtiyaç olarak düşündüğümüz diğer her şey, en büyük ihtiyacımız olan varlığımızı-hayatımızı sonlandıracak tehditlerin defedilmesi içindirdir.
Информация по комментариям в разработке