Kimse Bana Yaran Olmaz Yar Olmaz - Loudingirra Özdemir (Zürih, İsviçre)

Описание к видео Kimse Bana Yaran Olmaz Yar Olmaz - Loudingirra Özdemir (Zürih, İsviçre)

YÜZ ÜLKEDE YÜZ TÜRKÜ ÇIĞIRMAK

İsmet Bey, Polanyalı bir hanımla evlenmiş boşanmış, eski eşi ve çocukları Polonya'da yaşıyor. Küçük oğlu Almanca, kendisi de Lehçe bilmediği için eski eşi onlara tercümanlık yapıyor. Bu duruma çok içerleniyordu. Lütfü Bey ise Zürihte bir Türkle evli, çocukları var, mutlu; ama eşinin açık fikirli olmamasından yakınıyordu. İsmet Bey, gençliğinde, İsviçrede muhabir olarak çalıştığı dönemde, yapmış olduğu bir haber yüzünden, Türkiye'de hakkında tutuklanma kararı çıkmış, bu yüzden de Türkiye'ye yıllarca giriş yapamamış. Haberin Türkiye aleyhinde olmadığını, sadece gelir adaletsizliğini ortaya koymak için yapılmış bir haber olduğunu her seferinde vurguluyordu. Babasının cenazesine dahi gidemediğini anlatıyordu ve yine gözleri doluyordu.

"Bak genç adam, sana bir şey diyeceğim; ama alınmak yok. Şimdi gençsin sağlığın yerinde, paraya ihtiyacım yok, diyorsun, ânı kurtarayım yeter diyorsun; ama yaşın ilerlediğinde, ihtiyaçların değişecek ve sen, şimdiden o ihtiyaçları karşılamak için, geleceği düşünerek adımlarını atmalısın."
Lütfü bey hemen araya girdi:
"Niye öyle konuşup çocuğun kalbini kırıyorsun İsmet? İnsan, önce kafasının içindekilerini yaşamalı, aksi takdirde mutlu olamaz. Çocuk da kafasının içindekilerini yaşıyor."
Daha yumuşak bir ses tonuyla:
"Hayır canım ben onun iyiliği için konuşuyorum." diye devam etti İsmet Bey. "Bak yiğen, gel buraya iltica başvurusunda bulun, istediğin kadar benim evimde kalabilirsin. Hem burada, Türk barlarında türkü çalar söylersin. İyi para kazanırsın."

Gece Zürih'in ara sokaklarında, sokak lambalarının ışığı altında, kendi soydaşlarından biriyle buluşmanın tatlı heyecanıyla dolup taşan, doğuştan gelen bir bilgelik ve nezaket dolu bir üslupla tartışan, biri sağımda diğeri solumda yürüyen iki güzel adama baktım. Ne kadar temiz kalmışlardı, ne kadar da şefkat doluydular! İkisinin de ciddi bir eğitimi yoktu; ama ne kadar da hayata dokunan özlü sözler sarfediyorlardı. Gözlerim doldu.

"Ben bağlama aşığıyım, evimde birçok sazım var; ama onlara emek veremedim, bu yüzden duvarda tozlanmış bir şekilde asılı duruyorlar. Bize gidelim, hem senin karnın açtır; yeriz, içeriz, türkü söyleriz..."
"Gençliğimde Türkiye'de dinlediğim türküleri, burada senden canlı dinlemek ne güzel olur!" dedi Lütfü Bey, İsmet Bey'in sözlerini bölerek.

Ben sokakta onlarla karşılaşmadan önce aynı gün İsviçreli bir kızla tanışmıştım, çantamı onun evinde bırakmış, sokakta bağlama çalmak için dışarı çıkmıştım. Gece saat tam on ikide evde beraber akşam yemeği yemek için onunla anlaşmıştık. Erkeklik içgüdülerimi dinleyip dili, rengi ve deneyimleri benden farklı o gizemli kızla evinde başbaşa yemek davetine mi icabet etmeliydim yoksa beni yüreğimden kavrayan, hayata dair sarfedecek sözleri olan, duygu dolu şu iki adamla birlikte İsmet Bey'in evine mi gitmeliydim. İnsânî İçgüdülerim bu adamlarla gitmemi emretmişti.
İsmet Bey'in evindeydik.
"Bak yiğenim, ben marketten asla hazır yiyecek almam. Yoğurdumu, peynirimi, her şeyimi ben evde hazırlarım. Al şu cevizli yoğurdumun tadına bak hele."
"Yav İsmet Bey, cevizli yoğurt mu olur hiç, Allah'ını seversen?"
"Öyle deme Lütfü, çok güzel oluyor." dedi İsmet Bey, benden de onay bekleyerek.
"Bari şu blenderını değiştir İsmet Bey, valla bir gün komşularla sorun yaşarsın, çok gürültülü çalışıyor."
"Haklısın, köşe başındaki mağazada, geçen bir tane blender gördüm, çalıştığında sivrisineği bile rahatsız etmez, o kadar sessiz çalışıyor; ama çok pahalı, indirime girmesini bekliyorum."
Sabaha kadar uzayıp giden bu diyaloglarda, hayatın birçok detayı görülebilirdi. Ne kadar nazik ve resmî bir üsluba sahiplerdi. Yıllardır arkadaşlardı, insan bir kerecik de olsa, samimiyetten kaynaklı, hiç mi üslubunu bozmazdı.

Sabah saat beş olmuştu. Kalkmak istediğimde,
"Olur mu öyle şey, bir yabancının evinde, ona güvenip nasıl kalıyorsun? Gel gidip çantanı oradan alalım burada kal."
Israrlar karşısındaki direnişim nihayet sonuç verdiğinde, vedalaşma faslına geçtik. Bu arada, Lütfü Bey'in cebime para sıkıştırmaya çalıştığını farkettim. Daha itiraz etme fırsatı bulamdan paralar cebimdeydi. İki oldu, tekrar gözlerim dolmuştu. Ağlamamak için gözlerimi iri iri açıyor, bakışlarımı onlardan kaçırıyordum. Beni kaldığım evin kapısına kadar götürdüler; fakat ayrılmıyorlardı. Ben tekrar tekrar onlara teşekkür ediyorum, artık gitmeleri gerektiğini, geç olduğunu söylüyorum.
"Kaldığın yerin kapı numarasını ve kızın ismini ver bize, ne olur ne olmaz, kötü bir durum olursa, daha kolay müdahele ederiz." dedi İsmet Bey.
Bilgileri verdim, tekrar sarıldık ve ayrıldılar. Zile bastım, kapının açılmasını bekliyordum. Arkama baktığım sırada, hala onların yolun karşısında, kapının açılıp açılmayacağından emin olmak için beklediklerini görünce, üç olmuştu ve artık dördüncüye erteleyecek mecalim kalmadı. Hüngür hüngür ağlamaya başladım. O sırada kapı açılmıştı. Kızla yüz yüze geldik, beni o halde görünce korktu. Ben hızlıca kendimi toparlayıp iyi olduğumu söyledim ve içeri geçtim.

Комментарии

Информация по комментариям в разработке