Eğer denilse: Şîa iki kısımdır. Biri, Şîa-i Velâyet’tir, diğeri Şîa-i Hilâfet’tir. Haydi bu ikinci kısım garaz ve siyâset karıştırmasıyla
SAYFA 19
haksız olsun. Fakat birinci kısımda garaz ve siyâset yok. Halbuki Şîa-i Velâyet, Şîa-i Hilâfete iltihâk etmiş. Yani, ehl-i turuktaki evliyânın bir kısmı, Hazret-i Ali’yi (ra) efdal görüyorlar. Siyâset cihetinde olan Şîa-i Hilâfet’in da‘vâlarını tasdîk ediyorlar.
Elcevab: Hazret-i Ali’ye (ra) iki cihetle bakılmak gerektir. Birinci ciheti: Şahsî kemâlâtı ve mertebesi noktasından; ikinci ciheti: Âl-i Beyt’in şahs-ı ma‘nevîsini temsîl ettiği noktasından. Âl-i Beyt’in şahs-ı ma‘nevîsi ise, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bir nevi‘ mâhiyetini gösteriyor. İşte birinci nokta i‘tibâriyle, Hazret-i Ali (ra) başta olarak bütün ehl-i hakîkat, Hazret-i Ebûbekir (ra) ve Hazret-i Ömer’i (ra) takdîm ediyorlar. Hizmet-i İslâmiyet’te ve kurbiyet-i İlâhiyede makamlarını daha yüksek görmüşler. İkinci nokta cihetinde Hazret-i Ali (ra) şahs-ı ma‘nevî-i Âl-i Beyt’in mümessili; ve şahs-ı ma‘nevî-i Âl-i Beyt ise, bir hakîkat-i Muhammediyeyi (asm) temsîl ettiği cihetle muvâzeneye gelmez. İşte Hazret-i Ali (ra) hakkında fevkalâde senâkârâne ehâdîs-i nebeviye, bu ikinci noktaya bakıyorlar.
Bu hakîkati te’yîd eden bir rivâyet-i sahîha vardır ki; Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: “Her nebînin nesli kendindendir. Benim neslim, Ali’nin (ra) neslidir.”
Hem Hazret-i Ali’nin (ra) şahsı hakkında sâir hulefâdan ziyâde senâkârâne ehâdîsin kesretle intişârının sırrı şudur ki: Emevîlerle Hâricîler, ona haksız hücum ve tenkîsettiklerine mukābil, Ehl-i Sünnet Velcemâat olan ehl-i hak, onun hakkındaki rivâyâtı çok neşrettiler. Sâir Hulefâ-yı Râşidîn ise, öyle tenkîd ve tenkîse çok ma‘rûz kalmadıkları için, onlar hakkındaki ehâdîsin intişârına ihtiyaç görülmedi.
Hem Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm istikbâlde Hazret-i Ali’nin (ra) elîm hâdisâta ve dâhilî fitnelere ma‘rûz kalacağını nazar-ı nübüvvetle görmüş, Hazret-i Ali’yi (ra) me’yûsiyetten ve ümmetini onun hakkında sû’-i zandan kurtarmak için مَنْ كُنْتُ مَوْلَاهُ فَعَلِيٌّ مَوْلَاهُ gibi mühim hadîslerle Hazret-i Ali’yi (ra) teselli ve ümmetini irşâd etmiştir.
Hem Hazret-i Ali’ye (ra) karşı Şîa-i Velâyet’in ifrâtkârâne muhabbetleri ve tarîkat cihetinden gelen tafdîlleri, kendilerini Şîa-i Hilâfet derecesinde mes’ûl etmez. Çünkü ehl-i velâyet, meslek i‘tibâriyle yalnız muhabbetle mürşidlerine bakarlar. Muhabbetin şe’ni ifrâttır. Mahbûbunu makamından fazla görmek arzu eder ve öyle de görüyor. Muhabbetin taşkınlıklarında
SAYFA 20
ehl-i hâl, ma‘zur olabilirler. Fakat onların muhabbetten gelen tafdîlleri, Hulefâ-yı Râşidîn’in zemmine ve adâvetine gitmemek şartıyla ve usûl-ü İslâmiyenin hâricine çıkmamak kaydıyla ma‘zur olabilirler. Şîa-i Hilâfet ise; ağrâz-ı siyâset içine girdiği için, garazdan ve tecâvüzden kurtulamıyorlar, i‘tizâr hakkını kaybediyorlar. لَا لِحُبِّ عَلِيٍّ بَلْ لِبُغْضِ عُمَرَ cümlesine mâsadak olarak, Hazret-i Ömer’in (ra) eliyle İran milleti cerîha aldığı için, intikamlarını “hubb-u Ali” sûretinde gösterdikleri gibi, Amr’u-bni’l-Âs’ın Hazret-i Ali’ye (ra) karşı hurûcu ve Ömer ibn-i Sa‘d’ın Hazret-i Hüseyin’e (ra) karşı fecî‘ muhârebesi, “Ömer” ismine karşı şiddetli bir gayzı ve adâveti Şîalara vermiş.
Ehl-i Sünnet Velcemâat’e karşı, Şîa-i Velâyet’in hakkı yoktur ki, Ehl-i Sünnet’i tenkîd etsin. Çünkü Ehl-i Sünnet, Hazret-i Ali’yi (ra) tenkîs etmedikleri gibi, ciddî severler. Fakat hadîsçe tehlikeli sayılan ifrât-ı muhabbetten çekiniyorlar. Hadîsçe Hazret-i Ali’nin (ra) şîası hakkındaki senâ-yı Nebevî, Ehl-i Sünnet’e âittir. Çünkü istikametli muhabbetle, Hazret-i Ali’nin (ra) şîaları, ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet Velcemâat’dir. Hazret-i Îsâ Aleyhisselâm hakkındaki ifrât-ı muhabbet, Nasârâ için tehlikeli olduğu gibi; Hazret-i Ali (ra) hakkında da o tarzda ifrât-ı muhabbet, hadîs-i sahîhte tehlikeli olduğu tasrîh edilmiştir.
Информация по комментариям в разработке