(23) 15.Mektup/1 | Sahabeler nazar-ı velâyetle aralarındaki müfsidleri neden keşfedemediler?

Описание к видео (23) 15.Mektup/1 | Sahabeler nazar-ı velâyetle aralarındaki müfsidleri neden keşfedemediler?

(23)Mektubat 1. Kısım 15. Mektup 1. sual 1. makam. Sayfa 39-40. (Hayrat Neşriyat Osmanlıca Orijinal Nüsha)

Sahabelerle evliyalar arasındaki fark nedir?
akrebiyet ve kurbiyet-i ilahi nedir?
keramet göstermenin yolu nedir, sahabeler bu yolu kullanmışlarmı?
sahabeler keramet gösterirlermiydi?
sahabeler hakikate nasıl eriştiler?
cenabı hakkın sahabeler yakınlığı nasıl sonuçlandı?

AYRICA
İslamda MİRAS nasıldır, miras taksimindeki hikmetler nelerdir? Av. Ali KURT(18)
   • (18) 11.Mektup 3-4 Mebhas | İslamî mi...  
Şeytanlar ve Şer Olan Şeyler Ne İçin Yaratıldı? Ne Maslahatları Var? Av. Ali KURT(20)
   • (20) 12.Mektup/2 | Şeytanların ve şer...  

ON BEŞİNCİ MEKTUB

بِاسْمِه۪ وَاِنْ مِنْ شَئٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Azîz kardeşim! Senin “Birinci Suâlin” ki, “Sahâbeler nazar-ı velâyetle müfsidleri neden keşfedemediler? Tâ Hulefâ-yı Râşidîn’in üçünün şehâdetine netice verdi. Halbu­ki küçük Sahâbelere, büyük velilerden daha büyük deniliyor.” Elcevab: Bunda “İki Makam” var.

Birinci Makam: Dakîk bir sırr-ı velâyetin beyânıyla suâl halle­dilir. Şöyle ki: Sahâbelerin velâyeti, ‘velâyet-i kübrâ’ denilen, verâset-i nübüvvetten gelen, berzah tarîkine uğramayarak doğ­rudan doğruya zâhirden hakîkate geçip akrebiyet-i İlâhiyenin inkişâfına bakan bir velâyettir ki, o velâyet yolu gayet kısa olduğu halde, gayet yüksektir. Hârikaları az, fakat meziyâtı çoktur. KeşifPerdeli hakîkati görme ve kerâmât orada az görünür. Hem evliyânın kerâmetleri ise, ekserîsi ihtiyârî değil. Ummadığı yerden ikrâm-ı İlâhî olarak bir hârika ondan zuhûr eder. Bu keşif ve kerâmetlerin ekserîsi de, seyr ü sülûk zamanında tarîkat berzahından geçtik­leri vakit, âdî beşeriyetten bir derece tecerrüd ettiklerinden, hilâf-ı âdet hâlâta mazhar olurlar. Sahâbeler ise, sohbet-i nübüvvetin in‘ikâsıyla ve incizâbıyla ve iksîriyle tarîkatteki seyr-i sülûk dâire-i azîminin tayyına mecbûr değildirler. Bir kademde ve bir sohbette, zâhirden hakîkate geçebilirler. Meselâ, nasıl ki dün geceki Leyle-i Kadr’e ulaşmak için iki yol var. Biri, bir sene gezip dolaşıp, tâ o geceye gelmektir. Bu kurbiyeti kazanmak için bir sene mesâfeyi tayyetmek lâzım gelir. Şu ise ehl-i sülûkün mesleğidir ki, ehl-i tarîkatin çoğu bununla gider. İkincisi, zamanla mukayyed olan cisim maddî gılâfından sıyrılıp tecerrüdle ruhen yükselip, dün geceki Leyle-i Kadr’i öbür gün leyle-i ıyd ile beraber, bugünkü gibi hazır görmektir. Çünki ruh, zaman ile mukayyed değil. Hissiyât-ı insaniye ruh derecesine çıktığı vakit, o hazır zaman genişlenir. Başkalarına nisbeten mâzî ve müstakbel olan vakitler, ona nisbeten hazır hükmündedir.

İşte bu temsîle göre, dün geceki Leyle-i Kadr’e geçmek için, mertebe-i rûha çıkıp mâzîyi hazır derecesinde görmektir. Şu sırr-ı gāmızın esası akrebiyet-i İlâhiyenin inkişâfıdır. Meselâ, güneş bize yakındır. Çünki ziyâsı, harâreti ve misâli aynamızda ve elimizdedir. Fakat biz ondan uzağız. Eğer biz nûrâniyet noktasında onun akrebiyetini hissetsek, aynamızdaki misâlî olan timsâline münâsebetimizi anlasak, o vâsıta ile onu tanısak, ziyâsı, harâreti, hey’eti ne olduğunu bilsek, onun akrebiyeti bize inkişâf eder. Ve yakınımızda onu tanıyıp münâsebetdâr oluruz. Eğer biz bu‘diyetimiz nokta-i nazarından ona yakınlaşmak ve tanımak istesek, pek çok seyr-i fikrîye ve sülûk-ü aklîye mecbûr oluruz ki, kavânîn-i fenniye ile fikren semâvâta çıkıp semâdaki güneşi tasavvur ederek, sonra mâhiyetindeki ziyâ ve harâreti ve ziyâsındaki elvân-ı seb‘ayı, uzun uzadıya tedkîkāt-ı fenniye ile anladıktan sonra, birinci adamın kendi aynasında az bir tefekkür ile elde ettiği kurbiyet-i ma‘neviyeyi ancak elde edebiliriz.

İşte şu temsîl gibi, nübüvvet ve verâset-i nübüvvetteki velâyet, sırr-ı akrebiyetin inkişâfına bakar. Velâyet-i sâire ise, ekseri kurbiyet esası üzerine gider. Bir çok merâtibde seyr ü sülûke mecbûr olur.

Комментарии

Информация по комментариям в разработке