(30) 16.Mektup/2 | Hz Üstadın sıkıntı ve zahmetlere karşı ömür boyu muazzam duruşu.

Описание к видео (30) 16.Mektup/2 | Hz Üstadın sıkıntı ve zahmetlere karşı ömür boyu muazzam duruşu.

30.Ders Mektubat 1. Kısım 16. Mektup 3. nokta sayfa 54-55-56 (Hayrat Neşriyat Osmanlıca Orijinal Nüsha)

Bediüzzaman zahmet ve zolukları nasıl değerlendirirdi?
İman hizmetinde çekile sıkıntılara nasıl tahammül edilir.

Ayrıca
Bediüzzaman neden siyasetten çekildi? Ali KURT(29)
   • (29) 16.Mektup/1 | Bediüzzaman siyase...  
Kıyamet kimleri etkileyecek? ''Herşey helak olacak'' ne demek? Ali KURT(28)
   • (28) 15.Mektup/6 | Daha önce ölenler ...  
Risale-i Nur ile Tarikat Usüllerinin KIYASI. / İslama Hizmet NASIL olmalı? Av. Ali KURT (10)
   • (10) 5.Mektup | Bütün hak tariklerin ...  

Üçüncü Nokta: Hâlimi, istirâhatimi düşünen ve her musibete karşı sabır ile sükûtumu istiğrâb eden dostlarımın şöyle bir suâlleri var ki: “Sana gelen zahmetlere, sıkıntılara nasıl tahammül ediyorsun? Halbuki eskiden çok hiddetli ve izzetli idin. Ednâ bir tahkîre tahammül edemezdin.”Elcevab: İki küçük hâdiseyi ve hikâyeyi dinleyiniz, cevabını alınız. Birinci hikâye: İki sene evvel benim hakkımda bir müdür sebebsiz, gıyâbımda, tezyîfkârâne, hakāretli sözler söylemişti. Sonra bana söylediler. Bir saat kadar Eski Said damarıyla müteessir oldum. Sonra Cenâb-ı Hakk’ın rahmetiyle şöyle bir hakîkat kalbe geldi. Sıkıntıyı izâle edip, o adamı da bana helâl ettirdi. O hakîkat şudur:Nefsime dedim:

Eğer onun tahkîri ve beyân ettiği kusurlar, şahsıma ve nefsime âit ise, Allah ondan râzı olsun ki, benim nefsimin ayıblarını söyler. Eğer doğru söylemiş ise, beni nefsimin terbiyesine sevk eder ve gururdan beni kurtarmaya yardımdır. Eğer yalan söylemiş ise, beni riyâdan ve riyânın esası olan şöhret-i kâzibeden kurtarmaya yardımdır. Evet, ben nefsim ile musâlaha etmemişim. Çünki terbiye etmemişim. Benim boynumda veya koynumda bir akreb bulunduğunu biri söylese veya gösterse, ondan darılmak değil, belki memnun olmak lâzım gelir. Eğer o adamın tahkîrâtı, benim îmâna ve Kur’ân’a hiz­metkârlığım sıfatıma âit ise, o bana âit değil. O adamı, beni istihdâm eden Sâhib-i Kur’ân’a havâle ediyorum. O Azîz’dir, Hakîm’dir. Eğer sırf beni sövmek, tahkîr etmek, çürütmek nev‘inden ise, o da bana âit değil. Ben menfî ve esîr ve garib ve elim bağlı olduğundan, haysiyetimi kendi elimle düzelt­meye çalışmak bana düşmez. Belki misafir olduğum ve bana nezâret eden şu köye, sonra kazâya, sonra vilâyete hükmedenlere âittir. Bir insanın elindeki esirini tahkîr etmek, sâhibine âittir. O müdâfaa eder.

Madem hakîkat budur. Kalbim istirahat etti. وَاُفَوِّضُ اَمْر۪ٓي اِلَي اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ dedim. O vâkıayıolmamış gibi saydım, unuttum. Fakat maatteessüf sonra anlaşıldı ki, Kur’ân onu helâl etmemiş.

İkinci hikâye: Şu senede işittim ki, bir hâdise olmuş. O hâdisenin vukūundan sonra, yalnız icmâlen vukūunu işittiğim halde, o vâkıa ile ciddî alâkadâr imişim gibi bir muâmele gördüm. Zaten muhâbere etmiyordum. Etsem de, pek nâdir olarak bir mes’ele-i îmâniyeyi bir dostuma yazardım. Hatta dört senede kardeşime bir tek mektub yazdım. Ve ihtilâttan hem ben kendimi men‘ ediyordum, hem de ehl-i dünyâ beni men‘ ediyordu. Yalnız bir-iki ahbâb ile haftada bir def‘a görüşebiliyordum. Köye gelen misafirler ise, ayda bir-ikisi, bazı bir-iki dakika, bir mes’ele-i âhirete dâir benimle görüşüyordu.

Bu gurbet hâlimde garib, yalnız, kimsesiz, nafaka için çalışmaya benim gibilere muvâfık olmayan bir köyde, her şeyden, herkesten men‘ edildim. Hatta dört sene evvel harâb olmuş bir câmiyi ta‘mîr ettirdim. Memleketimde imamlık ve vâizlik vesîkam elimde olduğundan, o câmi‘de dört senedir Allah kabul etsin imamlık ettiğim halde, şu mübârek geçen Ramazan’da mescide gidemedim. Bazen yalnız namazımı kıldım. Cemâatle kılı­nan namazın yirmi beş sevabından ve hayrından mahrum kaldım. İşte başıma gelen bu yeni hâdiseye karşı, aynen iki sene evvel o me’murun bana karşı muâmelesine gösterdiğim sabır ve tahammülü gösterdim. İnşâallâh devam da ettireceğim. Şöyle de düşünüyorum ve diyorum ki: Eğer ehl-i dünyâ tarafından başıma gelen şu eziyet, şu sıkıntı, şu tazyîk ayıblı ve kusurlu nefsim için ise, helâl ediyorum. Benim nefsim belki bununla ıslah-ı hâl eder. Hem ona keffâretü’z-zünûb olur. Dünya misafirhânesinin safâsını çok gördüm. Azıcık cefâsını görsem, yine şükrederim.

Eğer îmâna ve Kur’ân’a hizmetkârlığım cihetiyle ehl-i dünyâ beni tazyîk ediyorsa, onun müdâfaası bana âit değil. Onu Azîz-i Cebbâr’a havâle ediyorum. Eğer asılsız ve riyâya sebeb ve ihlâsı kıracak bir şöhret-i kâzibeyi kırmak için teveccüh-ü âmmeyi hakkımda bozmak murad ise, onlara rahmet. Çünki teveccüh-ü âmmeye mazhar olmak ve halkların nazarında şöhret kazanmak, benim gibi adamlara zarardır zannederim. Benim ile temas edenler beni bilirler ki, şahsıma karşı hürmet istemiyorum. Belki nefret ediyorum. Hatta kıymetdar mühim bir dostumu, fazla hürmeti için, belki elli def‘a tekdîr etmişim.

Eğer beni çürütmek ve efkâr-ı âmmeden düşürtmek, iskāt ettirmekten muradları, tercümanlık ettiğim hakāik-i îmâniye ve Kur’âniyeye âit ise, beyhûdedir. Zîrâ Kur’ân yıldızlarına perde çekilmez. Gözünü kapayan, yalnız kendi görmez. Başkasına gece yapamaz.

Комментарии

Информация по комментариям в разработке