(28) 15.Mektup/6 | Daha önce ölenler de kıyametten etkilenecek mi? Her şey mi helak olacak?

Описание к видео (28) 15.Mektup/6 | Daha önce ölenler de kıyametten etkilenecek mi? Her şey mi helak olacak?

28. Ders Mektubat 1. Kısım 15. Mektup 5 ve 6. sual Sayfa 48-49-50 (Hayrat Neşriyat Osmanlıca Orijinal Nüsha)

Kıyamametin dehşetinden kabirdekiler etkilenecekmi?
Yokluk varmıdır?
herşeyin helak olması nedemek?
Kıyamet nerde kopacak?
Mutlak yokluk varmı?
Manayı harfi, manayı ismi nedir?
Ayrıca
Hz İsanın deccali öldürmesi ne demek? Deccalin şekli nasıl olacak? Av. Ali KURT (27)
   • (27) 15.Mektup/5 | Ahirzamanda gelece...  
Bediüzzaman KİMDİR? Olaylara NASIL bakar? Av. Ali KURT(21)
   • (21) 13.Mektup/1 | Hz Üstadın esaret ...  
Dünya sevmeye değer mi? Duyguların ıslahı nasıl olmalı? Av. Ali KURT(14)
   • (14) 9.Mektup/1 | Keramet ve ikramın ...  

Beşinci suâlinizin meâli: Kıyâmetin hâdisâtından ervâh-ı bâkiye müteessir olacaklar mı? Elcevab: Derecâtlarına göre müteessir olacaklar. Melâi­kelerin tecelliyât-ı kahriyede kendilerine göre müteessir oldukları gibi müteessir olurlar. Nasıl ki bir insan, sıcak bir yerde iken, hâriçte kar ve tipi içinde titreyenleri görse, akıl ve vicdan i‘tibâriyle müteessir olur. Öyle de, zîşuûr olan ervâh-ı bâkiye, kâinâtla alâkadâr oldukları için, kâinâtın hâdisât-ı azîmesinden derecelerine göre müteessir olmalarını; ehl-i azâb ise elemkârâne, ehl-i saadet ise hayretkârâne, istiğrâbkârâne, belki bir cihette istibşârkârâne teessürâtları bulunmasını işârât-ı Kur’âniye gösteriyor. Zîrâ Kur’ân-ı Hakîm, her zaman kıyâmetin acâibini tehdîd sûretinde zikrediyor. “Göreceksiniz!” diyor. Halbuki cism-i insanî ile onu görenlerkıyâmete yetişenlerdir. Demek, kabirde cesedleri çürüyen ervâhların da, o tehdîd-i Kur’ânîden hisseleri var.

Altıncı suâlinizin meâli: كُلُّ شَئٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُ Bu âyetin âhirete, cennete, cehenneme ve ehillerine şumûlü var mı, yok mu?

Elcevab: Şu mes’ele, pek çok ehl-i tahkîk ve ehl-i keşif ve ehl-i velâyetin medâr-ı bahsi olmuş. Şu mes’eledesöz onlarındır. Hem de şu âyetin çok genişliği ve çok merâtibi var.

Ehl-i tahkîkin bir kısm-ı ekseri demişler ki: “Âlem-i bekāya şumûlü yok.” Diğer kısmı ise: “Ânî olarak onlar da az bir zamanda bir nevi‘ helâkete mazhar olurlar. O kadar az bir zamanda oluyor ki, fenâya gidip gelmiş hissetmeyecekler.” Ama bazı müfrit fikirli ehl-i keşfin hükmettikleri fenâ-yı mutlak ise, hakîkat değildir. Çünki Zât-ı Akdes-i İlâhî, madem sermedî ve dâimîdir. Elbette sıfâtı ve esmâsı dahi sermedî ve dâimîdirler. Madem sıfâtı ve esmâsı dâimî ve serme­­dîdirler. Elbette onların aynaları ve cilveleri ve nakışları ve mazharları olan âlem-i bekādaki bâkıyât ve ehl-i bekā, fenâ-yı mutlaka bizzarûre gidemez.

Kur’ân-ı Hakîm’in feyzinden şimdilik “İki Nokta” hatıra gelmiş, icmâlen yazacağız. Birincisi: Cenâb-ı Hakk öyle bir Kadîr-i Mutlak’dır ki, adem ve vücûd, kudretine ve irâdesine nisbeten iki menzil gibi, gayet kolay bir sûrette oraya gönderir ve getirir. İsterse bir günde, isterse bir anda oradan çevirir. Hem adem-i mutlak zaten yoktur. Çünki bir ilm-i muhît var. Hem dâire-i ilm-i İlâhînin hârici yok ki bir şey ona atılsın. Dâire-i ilim içinde bulunan adem ise, adem-i hâricîdir. Ve vücûd-u ilmîye perde olmuş bir ünvandır. Hatta bu mevcûdât-ı ilmiyeye bazı ehl-i tahkîk ‘a‘yân-ı sâbite’ ta‘bîr etmişler. Öyle ise, fenâya gitmek, muvakkaten hâricî libâsını çıkarıp, vücûd-u ma‘nevîye ve ilmîye girmektir. Yani hâlik ve fânî olanlar, vücûd-u hâricîyi bırakıp, mâhiyetleri bir vücûd-u ma‘nevî giyer. Dâire-i kudretten çıkıp, dâire-i ilme girer. İkincisi: Çok Sözler’de îzâh ettiğimiz gibi, her şey ma‘nâ-yı ismîyle ve kendine bakan vecihte hiçtir. Kendi zâtında müstakil ve bizâtihî sâbit bir vücûdu yok. Ve yalnız kendi başıyla kāim bir hakîkati yok. Fakat Cenâb-ı Hakk’a bakan vecihte ise, yani ma‘nâ-yı harfîyle olsa, hiç değil. Çünki onda cilvesi görünen esmâ-yı bâkiye var. Ma‘dûm değil. Çünki sermedî bir vücûdun gölgesini taşıyor. Hakîkati vardır, sâbittir, hem yüksektir. Çünki mazhar olduğu bâkî bir ismin sâbit bir nevi‘ gölgesidir.

Hem كُلُّ شَئٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُ insanın elini mâsivâdan kesmek için bir kılıçtır ki, o da Cenâb-ı Hakk’ın hesabına olmayan fânî dünyada, fânî şeylere karşı alâkaları kesmek için, hükmü, dünyadaki fâniyâta bakar. Demek Allah hesabına olsa, ma‘nâ-yı harfîyle olsa, livechillâh olsa, mâsivâya girmez ki, كُلُّ شَئٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُ kılıcıyla başı kesilsin.

Elhâsıl: Eğer Allah için olsa, Allah’ı bulsa, gayr kalmaz ki başı kesilsin. Eğer Allah’ı bulmazsa ve hesabıyla bakmazsa, her şey gayrdır. كُلُّ شَئٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُ kılıcını isti‘mâl etmeli, perdeyi yırtmalı. Tâ onu bulmalı.

اَلْبَاق۪ي هُوَ الْبَاق۪ي

Said

Комментарии

Информация по комментариям в разработке