(32) 11.Lem'a/5, Sh 56 | 8.Nükte|Sünnetten ve teblîğ edilen ahkâmdan yüz çevirmek vicdansızlıktır

Описание к видео (32) 11.Lem'a/5, Sh 56 | 8.Nükte|Sünnetten ve teblîğ edilen ahkâmdan yüz çevirmek vicdansızlıktır

Sekizinci Nükte: فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُ âyetinden evvelki olan لَقَدْ جَٓائَكُمْ رَسُولٌ ilâ âhirihî âyeti, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ümmetine karşı olan kemâl-i şefkat ve nihâyet re’fetini gösterdikten sonra, şu فَاِنْ تَوَلَّوْا âyetiyle der ki: “Ey insanlar ve ey Müslümanlar! Böyle hadsiz bir şefkatiyle sizi irşâd eden ve sizin menfaatiniz için bütün kuvvetini sarfeden ve ma‘nevî yaralarınızı getirdiği ahkâm ve sünnet-i seniyesiyle ve kemâl-i şefkatiyle merhem vurup tedâvi eden şefkatperver bir zâtın bedîhî şefkatini inkâr etmek; ve göz ile görünen re’fetini ithâm eder derecede onun sünnetinden ve teblîğ ettiği ahkâmdan yüzlerinizi çevirmek, ne kadar vicdansızlık, ne kadar akılsızlık olduğunu biliniz!”

“Ve ey şefkatli Resûl ve ey re’fetli Nebî! Eğer senin bu azîm şefkatini ve büyük re’fetini tanımayıp akılsızlıklarından sana arkalarını çevirip seni dinlemezlerse, merak etme! Semâvât ve arzın cünûdu, taht-ı emrinde olan

SAYFA 57
ve Arş-ı Azîm-i Muhît’in tahtında saltanat-ı rubûbiyeti hükmeden Zât-ı Zülcelâl, sana kâfîdir! Hakîkî mutî‘ tâifeleri, senin etrafına toplattırır, seni onlara dinlettirir. Senin ahkâmını onlara kabûl ettirir.”

Evet şerîat-ı Muhammediye’d (asm) ve sünnet-i Ahmediye’d (asm) hiçbir mes’ele yoktur ki, müteaddidhikmetleri bulunmasın. Bu fakir, bütünkusur ve aczimle beraber bunu iddiâ ediyorum. Ve bu da‘vânın isbatına hazırım. Hem şimdiye kadar yazılan yetmiş seksen Risâle-i Nûr eserleri, sünnet-i Ahmediye’ni (asm) ve şerîat-ı Muhammediye’ni (asm) mes’eleleri, ne kadar hikmetli ve hakîkatli olduğuna, yetmiş seksen şâhid-i sâdık hükmüne geçmiştir. Eğer bu mevzûa dâir iktidar olsa yazılsa, yetmiş değil, belki yedi bin risâle o hikmetleri bitiremeyecektir. Hem ben şahsımda bilmüşâhede, hem zevken, belki binler tecrübelerim var ki; mesâil-i şerîatla sünnet-i seniye düstûrları, emrâz-ı rûhâniyede ve akliyede ve kalbiyede, hususan emrâz-ı ictimâiyede, gāyet nâfi‘ birer devâdır bildiğimi; ve onların yerlerini başka felsefî ve hikmetî mes’eleler tutamadığını bilmüşâhede kendim hissettiğimi; ve başkalarına da bir derece risâlelerde ihsâs ettiğimi i‘lân ediyorum. Bu da‘vâmda tereddüd edenler, Risâle-i Nûr eczâlarına mürâcaat edip baksınlar. İşte böyle bir zâtın sünnet-i seniyesine elden geldiği kadar ittibâa çalışmak, ne kadar kârlı ve hayat-ı ebediye için ne kadar saadetli ve hayat-ı dünyeviye için ne kadar menfaatli olduğu kıyâs edilsin.

Dokuzuncu Nükte: Sünnet-i seniyenin herbir nev‘ine tamamen bilfiil ittibâ‘ etmek, ehass-ı havâssa dahi ancak müyesser olur. Ona bilfiil olmasa da, binniyye, bilkasdve tarafdârâne ve iltizâmkârâne tâlib olmak, herkesin elinden gelir. Farz ve vâcib kısımlara, zaten ittibâa mecbûriyet vardır. Ubûdiyetteki müstehab olan sünnet-i seniyenin terkinde günah olmasa dahi, büyük sevabın zâyiâtı var. Tağyîrinde ise, büyük hatâ vardır. Âdât ve muâmelâttaki sünnet-i seniye ise, ittibâ‘ ettikçe o âdât, ibâdet olur. İttibâ‘ etmezse, itâb yok. Fakat Habîbullâh’ın âdâb-ı hayatiyesinin nûrundan istifâdesi azalır. Ahkâm-ı ubûdiyette yeni îcâdlar, bid‘attir. Bid‘atler ise, اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ sırrına münâfî olduğu için, merdûddur. Fakat, tarîkatteki evrâd ve ezkâr ve meşrebler nev‘inden olsa; ve asılları Kitap ve Sünnetten ahzedilmek şartıyla, ayrı ayrı tarzda, ayrı ayrı sûrette olmakla beraber, mukarrer olan usûl ve esâsât-ı sünnet-i seniyeye muhâlefet etmemek ve tağyîr etmemek şartıyla, bid‘a değillerdir. Lâkin bir kısım ehl-i ilim, bunlardan

SAYFA 58
bir kısmını bid‘aya dâhil etmişler, fakat “Bid‘a-i hasene” nâmını vermişler. İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sân (ra) diyor ki: “Ben seyr ü sülûk-ü rûhânîde görüyordum ki, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’dan mervî olan kelimât nûrludur, sünnet-i seniye şuâı ile parlıyor. Ondan mervî olmayan parlak ve kuvvetli virdleri ve hâlleri gördüğüm vakit, üstlerinde o nûr yoktu. Bu kısmın en parlağı, evvelkinin en azına mukābil gelmiyordu. Bundan anladım ki; sünnet-i seniyenin şuâı, bir iksîrdir. Hem o sünnet, nûr isteyenlere kâfîdir, hâricinde nûr aramaya ihtiyaç yoktur!” İşte böyle hakîkat ve şerîatın bir kahramanı olan bir zâtın bu hükmü gösteriyor ki; sünnet-i seniye, saadet-i dâreynin temel taşıdır ve kemâlâtın ma‘deni ve menbaıdır. اَللّٰهُمَّ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَ السُّنَّةِ السَّنِيَّةِ اٰم۪ينَ... رَبَّنَٓا اٰمَنَّا بِمَٓا اَنْزَلْتَ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِد۪ينَ

Комментарии

Информация по комментариям в разработке